12 Aralık 2014 Cuma

Buz Dağının Üstü Nasıl Görünüyor Sence (Deneme)






Korkunç bir kısır döngü bu; almış geçmişi bir şekilde ellerine yazsa olmuyor yazmasa olmuyor. Oysa odaklanabilirdik şimdiki ana hayal kurabilirdik heyecana, tutkuya, şefkate, gizeme ve de meraka... Farkındalık bu; seviyesine ulaşılamadıysa ne yapsan boşuna.

Gerçeği öğrendiğimde, iki kadının kesişen sevgi ve aşk ekseninde; tükenmiş hayatımdan kurtulmak için suçumu itiraf ediyordum... O aralar sılaya ilk seslenişim ilk heyecanımdı. Sanki pembe bir toz serpilmiş üzerime ‘dinlesene sana gece nöbetlerimi tüm mahrem duygularımı anlatacağım' diyordu. 

Hayat değil mi ki karmaşık bir kompozisyon misali, yaşatıyor istemsizce duygusal iniş çıkışları. Her bir düşüş özenle seçilmiş kaderin arka bahçelerinde; çokluğun yaraları sorgulatıyor kendi ceylanını. Dönüşümleri kalplere hayaletlere sığınan kabul edilemez bir dünya ki mizahla harmanlansa bile unutulmuyor işte. Bir mutluluk arayışı belki de geçmişin özlemleri... Umudunu yitirme diyor yüreğim yinede mahşer yerinde olsan bile.

İçimizdekinden kaynaklanan yalanlarla hele ki ahlakın köşeye kıstırdığı bu bir kadınsa, kendini masumluğuna yargısızca ifade ediyorsa kanıtı çok zor inanmanın. Bir günah ki gizleniyor kalıyor kadının gerdanında sonsuza dek giderken. Erkek beyni bu ne yapsın elbette bulmacayı çözmeye çalışacaktır. Düşünsenize sonuç ne olursa olsun mantıksızca bile olsa gerçekleşebileceğini bilmek, hissedebilmek ne kadar doğal ve derin bir olaydır inanmak isteyene. Kim istemez çelişkileriyle de olsa gönül gözüyle zor hayatındaki minnetini sevdiğine sunmayı...

'Nasıl ki mahcup keskin sözcükler ruha iner de huzur örgüsünde, derin düşüncelerde mozaiğinde romana gider... ya işte böyle isterdim hepsi ortadan kaybolsun tıpkı bedenim gibi. Anladım ki geçmişimdi geleceğimdeki derken varlık aslında cesaretle hareket etmeyi sever.'

Bir şekilde numune bir kadındı sevmiş olduğum hatun. Kederler kalabalığında; vazoda susuz kalmış çiçek gibi boynu büküktü. Açık yürekliliği kendine özgü yokluğu iç içe yansımaktaydı belli ki kendi aynasıydı sevmiş olduğum. Kardeşi idim, babasıydım derken unutmak hele de unutulmak onun da hakkıysa kabullenmek; yalnızlık gibi niceliklere keşke sahip olunmasıymış...

Bu gecede üstat bir sevinç bir bunalımdayım ki anlatamam. İnandığımdan olsa gerek tam tamına otuz yıl geçti aradan, sanki dünmüş gibi... Artık epey bir dikkatimi toplamalıyım. Hep kapalı kalmış gözlerimin daveti bu gün geldi çattı işte. O kızımın annesiydi bunu hiç bir şey değiştiremediğini ne vakit anladım! Yanlış aşkta doğru aranmazmış derken haklıymışsın. Sesimi duyarsan uzak diyarlardaki kırlangıçlardan bilesin yüreğim sana hep bir misafirhane olacak ancak hikayemde olan bu yolculukta misafirim misafirliği ile sorgulanacak.

Dünde ifade ettiğim gibi pek çok şeye bugünde yabancı olamam. Cümlelerimde her türlü beklenti gizlenmiş çok üzgünüm. 'Hayatta her şey bir bakış açısına bağlıymış...' seninde dediğin gibi.
Biz ki kendimizi Kaf dağında gören kalemlerden olmadığımızı biliriz. Elbette severiz, seviliriz, yaşarız, yaşatırız ve de paylaşırız. Selam olsun bendeki olumlu ya da olumsuz bütün anlık yaşantılara. Hadi topla seni benden şimdi, buz dağının üstüne çıktım nasıl görünüyorum sence. 

5 Aralık 2014 Cuma

Her Kadın Unutulmazdır



Bir kadın sevdim duygularını belli etmeyen
Ama isteklerini elde etmesini bilen
Başkalarının kendisi için ne dediklerini umursamayan
Daha ilk baştan anladım ne kadar büyüleyici,
Hem melek hem şeytansı
Baştan çıkaran gözyaşlarını 

Kadınım;
Seviyorum kendine olan güvenini
Geri adım almayışını
Aşık olduğunda vazgeçmeyişini
Risk almaktan korkmayışını
Özgür yapını
Denetlenmekten hoşlanmayışını
Koruyuculuğunu
Asil ruhunla kaliteden ödün vermeyişini

Sen ki şair ruhunla, vücudunla, aklınla kavrarsın
Yapmacık ve yüzeysel bir kişi değilsin
Sende aidiyet duygusunun yüksekliği var
En zor günümde yakınımda olman
Maddi ve manevi anlamda bereket, şans getirmen
Yeri geldiğinde tüm yükün altına elini koy vermen

Duygularını kimi zaman
Yazıya dökerek ifade edebildiğini gördüm
Gözyaşların silinmiyor o satırlarında

O iri siyah zeytin gözlerinde empati kurdum
En önemlisi tertemiz bir yüreğe sahip oldum
Makyajsız doğal bir güzellikten bahsediyorum
Bana olan sadakatin,ahlakın
Ah birde içten yanıtların yok mu 

Sırdaşım
Açık, net ve dürüst olsun hep tavırların

Düşünüyorum da o cömert ve sevecen hallerin
Işıl ışıl yanan gözlerinde sevimli muzurlukların
En çok da tatlı huysuzlukların
Minik şımarıklıkların
Açık sözlülüğün, sıcaklığın ya boyun eğmezliğin 


İstediğin zaman eğlenceli 

İstediğin zaman ciddi olmayı biliyorsun


Yüz kadını yan yana getirsinler 

Kadınımı anında fark ederim
Ama şunu da biliyorum her kadın unutulmazdır
Ki sen sabırlı, dayanıklı, güvenilir, beceriklisin
Eline kimse su dökemez.

Gittiğin yerlerde,
Girdiğin ortamlarda
Yoğun duyguların ve derinlikli düşünme kabiliyetinle
Bir şekilde gönül almayı bilirsin
Sevdiğin adamı yüceltirsin, desteklersin, zenginleştirirsin
Elli senelik de evli olsam arana mesafe koymazsın

Kadınca şefkatin çoktur
Ancak bunu çok sevdiğin erkeğine gösterirsin
İnan bana;
Güven, huzur, sadakat arayan için ilaç gibisin
Dilerim genç bir ruha sahip olup, hiç yaşlanmayasın


8 Kasım 2014 Cumartesi

Yüzleşmek İstemediğimiz Gerçek Ne (Öykü)

Gecenin kalbine saplanmış bir hançer unutulmuş bir maziyi bitirebilir mi?
Hafif bir kırıntının esintileri dağılır dağılmasına, sanki hep bir ağızdan mırıldanan melodiler gibi bizi sevdiklerimizle sınar.

Yanılmıyorsam rüzgarın ılık nefesiyle taşınıyoruz; tenine her birimizin dokunan yorgun düşlere.Defalarca anın resmedildiği,fırtına grisi bir tuval içine düştüğümüz. Yüzümüzde beliren ifade yaşananlara bir beden büyük geliyor. Adapte olmak için yoğun bir çaba harcıyoruz lakin hep mi sahibine küs yüreklerimiz.
Duygu yoğunluğunda yine bu akşam. Önümde bir kahve fincana uzanıp dosyalarıma dalıyorum. Beş dakika; birazdan tüm civar karanlığa bürünecek.Bir caddeye bakıyorum erguvan ağaçlarıyla bezenmiş. Boyaları dökülmeye yüz tutmuş evlerin balkonlarında mozaik çiçekli saksılar. Can sıkıntılarını gidermek için sohbet eden esmer tenli kadınlar.Ya şu hırpani kılıklı hamallar. Çalı süpürgesini andıran kırçıllı sakallılar.İte kaka ilerlemeye çabalarken sırtlarındaki ağır yükler. Bu insanların hikayelerini kimseler bilmez bilmekte istemezler. Her adımda mutlaka birisiyle çarpışırken bir an önce kurtulmak istercesine bakışlar. Ya şu evsizler... Mesken edinmişler çevreme iti kopuğu ne ararsan var işte. Az ötede şuh bir edayla yürümekte olan güzel bir kadın boynunda beyaz fuları gevşetip etrafı seyrediyor. Bakışlarınla kesişiyor gözlerim kırmızı mini eteği uzun kızıl saçları. Bir banka oturuyor işveli bir tebessüm gönderirken havayı yumuşatıyor. Sanırım hayatın tüm karmaşasını arkasında bırakmak niyeti...

Çok şey mi birikmiş yüreğimle söyleşirken. Şaşkınlık etrafı gözlüyor.Yıllardır gizemini koruyabilmem için böyle tozlu raflarda sükunetle bekledim. Sanki bir antikacının en eski bir yadigarıyım. Hiç bahsetmezdim en yakın arkadaşlarıma yaşam mücadelemin kırılgan halkası içinde bedenimden, geçmişimden yada geleceğimden. İlginç ama ağlama artık diyor ekseninde dönen hikayem. Geri dönebilir miyim... Aradığımı buldum diyebilir miyim... Bir noktada kilitlendim yanaklarımda oluşan gamzelerim gülmeden bir nevi çukurlaştı. Hal hatır soramadan şaşmaz bir zaman kalıbına oturmuş belli ki yüreğimin sesi. Seyrediyorum olduğum yerde can sıkıntısıyla kıpırdamadan. Çevremdeki detaylar, ya şu bilinçli tesadüfler kaleme alınmış her defasında büyülü bir alemin içinde, sanki makyaj yapılmış gibi meydan okumalar?

Belki de bu yüzden kuralları adamakıllı öğrenmeliydim;daha çocukken çığlıklar atarak kir pas içindeyken.Çaresizlik dolu gözlerimin önünde gıpta edildiği kaç sayılı kişiden biriyim ? Kendime itiraf etmekte bile baksanıza zorlanıyorum. İstemsizce dudaklarımı sık sık ısırdığımı hatırlıyorum.
Baştan başa katederek hayatım boyu süren sessizliğim. Bir kaç senenin birikmiş keyfi kaçmış duyuları bunlar.
An gelip çattı işte tam da bu güne, oğlumun 1 inci yaş gününe... Baş parmağım klavyenin üzerinde bir şeyler yazmaya çalışırken ‘orada mısın aşkım?'diye mırıldanıyor bir ses. Kapı her içeri doğru açıldığında bana yaklaşan sevgili kocam. Ah onu ne çok sevmişim. Kör karanlıkta bir süre hayran bakışlarla izliyor beni sessizce. Lakin ruhumu sıkan bir cenderenin kıskacında kıvrandığını hissediyorum.Vücudunu duvara yaslayan soluğunu tutan bir tablo sanki.Yıllardır evimde telaşlı bir yüz ifadesiyle gezinen bir an için bakışlarını benden kaçırmayan kafasından kim bilir neler geçiyor. O da biliyor küçük bir sallantıda bile sinirlerimin ne kadar zayıf olabileceğini. Bu yüzden sanırım bana karşı nazik sevecen.Yerimden kalkmadan 'Kahvenin yanında senin için pişirdiğim çöreklerden alır mısın?' deyince, içten bir tebessümü yüzünden eksik etmedi. Teşekkür eden bakışları arasında gözden kaybolduğunda onu ne çok sevdiğimi bir kez daha anlamıştım . Artık kabullenmemiz gerekiyordu, ikimizde eskisi gibi olamayacaktık.
İster istemez yüzümü pencereye doğru çevirdim ve sabah güneşinin pırıltılı yansımaları altında kahvemi yudumladım. Bütün bir yıl boyunca tartışmaktan kaçındığımız önemli bir konuyu kendi zihnimde bir defa daha tartmaya koyuldum. Anlamıştım ki o lanetli gün ikizlerden birini kaybetmem Allah'ın takdiriydi. Bu tahribattan kocama yinede söz etmeye karar veremezdim son günlerde yaşadığımız gelgitler iyice bunaltıcı olmaya başlamıştı...
Çılgınlık bu biliyorum hemde ne biçim çılgınlık! Peşine takılıp yarattığım canavar yine kendim ya nasıl bir art niyet, bu nasıl bir insafsızlıktı.Yüzleşmek istemediğim gerçek ne? O kaza olmasaydı şimdi evladımız yaşasaydı canım acıyor hemde çok ya onun canı onun canı yok muydu ki !...Ayrı güzergahlardan geçip aynı noktada buluşan kasılıp kavuran insanı nefessiz bırakan yoksa aşkın son demleri miydi benliğimde sorgulanan?
Ya ilişkimizde kontrolden çıkan ihtiraslar,erdemli idealler.Bu dengesizliğin ne olduğunu tam olarak kestiremesem de düşüncelerimde açılan gedikler aldığı yaralar. Bu düşünceler kesin bizi birbirimizden ayıracak. İnşallah bu hadde gelmeyip yaşantımızda sürprizler olur Yarabbi!.Zoraki kabullenmeleri hesaba katmadığımı bilsem de bu tespiti yaparken diğerlerini görmezden gelerek vicdanımın hassas terazisinde tartılmadan şaibeli kararlar almamayı öğret bana.
Çatallı bir yılan dili gibi tedirgin bu yaşanan hayat. İlla ki sarsıntılarıyla bizi sınayacak.Tek isteğim halbuki iyi bir anne olabilmek, sıcak bir aile ortamında hayatta kalan evladımızla çocuk sevgisini bu minnacık yürekle devam ettirebilmek.

Son bir sözle kapatmak istiyorum bu yüklü duygularımı.İster uyun ister uymayın bende kalmasın yeter ki.Geçmişteki yada gelecekteki yaşanan olayları değerlendirirken lütfen biraz daha mantıklı olalım. Çetrefilli sorularla hararetlenmek bize olduğu gibi sevdiklerimize de zarar verebilir. Arzular sümen altı edilip düzeysiz bir tartışmaya dönüşmesin lütfen. Neden bunlar doğamızda aykırı çelişkiler, sorarım. 'Vicdanımızla hesaplaşabilmemiz için,gerekirse kendi kendimizi mahkum edebilmeliyiz.'
Bu erkek olsun kadın olsun bunu başarmalıyız her şey evlatlarımız ve sevdiklerimiz için. 

6 Kasım 2014 Perşembe

Hayat Tahmin Edilemez Bir Minval



Unutulmuş bir maziyi eşeleyerek

Gecenin kalbine saplanmış bir hançer

Kaderine lanet okuduğu anın resmedildiği bir mekan

İçine düştüğüm fırtına grisi bir tuval 
...........



Erguvan ağaçlarıyla bezenmiş caddeye bakıyorum 

Boyaları dökülmeye yüz tutmuş evlerin balkonları

Can sıkıntılarını gidermek için 
Sohbet eden esmer tenli kadınlar...



Hırpani kılıklı hamallar

Yaşam mücadelesinin kırılgan halkası içinde

Çok şey mi birikmiş şaşkınlık etrafı gizlerken
İte kaka ilerlemeye çabalarken
Sırtlarındaki ağır yük
Her adımda mutlaka birisiyle çarpışırken
Bir an önce kurtulmak istercesine hızlı adımlar...



Az ötede şuh bir edayla yürümekte 

Güzel bir kadının bakışları kesişiyor 

İşveli bir tebessüm gönderirken
İşe yarar bir şeyler bulmaya çalışıyor
Yüzüne yayılıyor ifadesi sarsılmaz bir güven...



Ya arsız gülümsemenin ardına gizlenen şu adam

Yıllardır sekteye uğramadan 

Devam eder ya bu seremoni
Ağlama artık diyor ekseninde dönen hikayem



Şaşmaz bir zaman kalıbına oturmuş

Olduğum yerde can sıkıntısıyla kıpırdamadan 

Çevremdeki detaylar 
Bilinçli tesadüfler
Sessizliğin donuk ritminin duyuları bunlar



Belki de bu yüzden kuralları adamakıllı öğrenmeliydik

Daha çocukken çığlıklar atarak kir pas içindeyken

Çaresizlik dolu gözlerinin önünde gıpta edildiği
Değerli malların alınıp satıldığı bir pazar



Ahhhhh...

Sarhoşluğunda nidalar savuran Estelyam!

Ruhum sıkan bir cenderenin kıskacında 
Kıvrandığını hissediyorum yüzsüz bir tavırla



Çılgınlık bu hemde ne biçim çılgınlık!

Peşine takılıp yarattığım canavar

Ayrı güzergahlardan geçip aynı noktada buluşan
Kasılıp kavuran insanı nefessiz bırakan



Ya kontrolden çıkan ihtiraslar,

Erdemli idealler

Biliyorum yazgımın seyrini değiştiremeyeceğimi
Biliyorum kifayetsizliğine kahkahalarla güleceğini
Ama şu bir gerçek
Kalbimde aydınlanacak bilirim 
Hayat tahmin edilemez bir minvalde gelişiyor


1 Kasım 2014 Cumartesi

İfade-i Meram


Hayata namı dilber sarsam usul
Neyleyeyim adım olsa Rüveyda, Saliha...

Kolay mı kendi zannınca gönlümdeki esrarı 
Bürünmüşse aşk beklerken adam sandıklarım
Küfrü sakın söyleme dedim sonra dudaklarım
Görelim kim ak kim karaymış vesselam

'Fısıltıyı ancak, duyması amaçlanan duyabilir'
Soluk soluğa kalır yinede gökyüzü utangaç
Durup bir mucize gerçekleşmesini bekler
Sen ki sözlerin iyi anlaşılmıyor derken
Kader!.. deyip geçer
Unutmuşken kendi adını özlemek 
Bir Cellat ki, ayrılığın boynunu vurmuş!
Bağışlar mı bakma sevdiğim alışkanlık der

Bilir acı üzerine sınandı mı konuşur
Her saba da günü yoklayan mülteci
Eğer ki kalem kudretinde düşlüyor ise 
Lütfunla iki gülüş yazmasını da bilir

Bak ne diyor sırrın sahibi beynime
Fikrimi gusle ettirmeli gözlerime 
Örtülmüş bahane iki avare ayak izime

Anlaşılan bazılarının gamzesine yarabbim kalbini verir 
Varlığınla şükürdür deriz güllerden bezeme 
Utangaç çocuklar dillenir şimdi ta içlerinden

Dinle beni derim;
Kah kuyu başında kah dibinde konuşurum 
Bin neşeyle içim dolup taşar ya
Sen benim özlemini çektiğim her şeysin
Duruşum yüreğimle bilesin masum yetim 
Okşanmış ellerimle çekilmiş tespih taneleri 
Üşenmeden dua ederler ya bismillah diye

Yalvarışlarım ki duyan Rahman az ötede
Bilirim gönle doğan manalar bolluğunda 
Kusuruma bakma yine nefesime sarılmışım
İçimdeki pınarın hüznü bilen çünkü bir tek sen!

Kim unutup gitti,kim bıraktı bizi
Şehadeti olsun bu şiir 
Yalanı yok yandı yüreği ifade-i meramınla

27 Ekim 2014 Pazartesi

Beni Geceye Teslim Etme Baba


Tam da dediğin gibi;
o çok ender yakalanan değerini bulunca huzurun
korkmuyorum artık düşüncelere gömülüp iç sesimle söyleşmeye

Bir adamın ağıtları dizindeyken 
öpebilirsin sessizliği tutup kenarından bıkmadan
Ya üzerine gelenler iyilik istemez duvarların gerisine çekilir
Ya da yüzlerinde ‘Bize ne oluyor ‘mimiyi oluşturur

‘Babamın kızıyım ben haksızlığa gelemem 
Takdir ediliyorsak değil ,taklit ediliyorsak başarmışız demek!’

Oysa kusacak göbek bağından ayrılıkları tadında 
incitildiğini belli etmemeye çalışarak 
bakışlarını yere indirmiştir 
bırak sabır göstermek
nereye gidebilir soğuk renklere soyunmuşken 
çekilen ahlar amalar

Aslında cevabı ayan beyan hazırdır 
her şey o ağzın yüzün bir dile sahip olunca
kulağında kısacık bir yolculuktur öfke
tüm saflığı baki kalacak 
ilelebet sol yanımızla

Tedirgin hali vardır bugün eski günlerinde uyananlar
İkna etmeye çalışır kendini iki kısık kahkaha sonrası
her an gardını almış bir aksilik bekleyen
mutlu olmaya alışkın olmayan kadınlar

Geçmişindeki büyük sırlar seninkinden değil ama 
dayanma gücünün son kırıntıları 
şairinin altını çizdiği tam da dediği gibi delirmenin

‘Çaresiz yüreğin ara dili yok ki!’
nedenini anlamasa da bu kadarına razı
canını yakar birilerinin dişleri arasında dırdır

En çirkin anlar değil midir her seferinde baştan almak
hep en son dakikada kazara doğumdan
tam her şeyi aştım dendiğinde,
öyle bir şey yapılır ki aşamadığın ortaya çıkar

Ömrün aşkın huzurunda
yavaş ama kararlı adımlarla
ara ara gelen hıçkırık sesleri duyarım geceleri
nedensizce içim sızlar ama etkili değil
kurşunlarla örülüdür çünkü mekan

Galiba gülmeyi özlemişiz bilmediğim
umuda gülerken düşünceli ama delice
hayatımızdaki en güzel armağan doğruları konuşan
küçük dokunuşlar sözcüklerden daha önemli kılan

Başımı döndüren kokun eşliğinde 
Canıma can katan gülüşün 
İyi ki varsın 
İyi ki aldığım her nefes yanında…

En büyük ödülüm
elimde şu değersiz dediğin kağıtlar kalemler 
mekanlarla örülü anın yaşamdan gevşekliğiyle çalınan
sırf söylenmek için fazla şeyi yaşamış ve paylaşmışız
bitince de yine kılıksız adamlar gibi nasılda geceye teslim edilmişiz

12 Ekim 2014 Pazar

Asr-ı Saadetteki Ayıbımız




Bir pencere ki dünyanın dar odası;
Tanıştırıyor ömre unuttuğu ayıpları 
Dik başlı nefsi temizlenirken izniyle hayatları


Kişinin kıymeti dilinin altında gizlidir;
Kaleminin ucunda bakıp da göremedikleri 
Gençlikte ne söyleyeyim diye düşünmeleri 
Niçin söyledim diye de sonunda pişmanlıkları


Ah yok mu şu nefsi emare makam
Bazen iç burkan bazen de ümit veren 
Cüz i iken külli hakikatler barındıran
Binlerce hasrete ve hayrete çakılı kalan


Kimi zaman mertebesinde cür'etkâr 
Kimi zamansa gayretsiz beklemeyi tercih eden 
Hakikat ateşiyle yüzleşmelerle derecelendiren

Onu aramak demek aynı gök kubbenin altında;
Hem tefekkür hem tebessümle tamamlanmak
Kendini levmedip sorguya çekmek


Cenab-ı Hak kapısında gafil kimseleriz
'Bu samimiyetler mazhariyetler lütfeden ilhamlar...' 
Bunun farkında değildir sebep olabilecekler
Düşüncelere sevk edip haramlarla kirletmeler

Günahkar çıkarız bu emmarelerde maazallah…

Tövbe, istiğfar sofrası bu Azizim; 
Görüp de ayıplanmayı ihmal ettiğimiz
Harama nazar ettiği zaman seruma koşar gibi
Kıymetini bilmediğimiz nice yaka paça olup hesaplaşmalar

Bozmamak, yıkmamak, parçalanmamak adına
Günah ile kirletilmiş olsak da
Allah'ın rahmetinin ümidi içinde yaşarız
Seçkin, saf, temiz halimiz…

Nefs-i levvamede mi yoksa nefs-i emmarede mi
Şerrinden emin oluncaya kadar
İnsan kendini ne kadar biliyor ki yargılayabilsin

Öylesine üzgünüz geçmişi saklarken
Gücenik bir boşluk her zerremiz 
Güvenceye kavuşmayı isteriz 
------
Kendi ruhumuzda
Dudak uçlarımızda 
------
Dilediğimiz gibi hükmeder dizginleriz 
Gem ile itaat altına alınıp boyun eğeriz
Farkına varıp onu tahkir bile edip küçülürüz


Doyuma ulaşmış ayıbımız derim
Günahlardan arınmış niyazda varlığımız
Çok şükür nefsimiz terbiyeden geçiyor
Bu imtihan dünyasında inşallah son durağımız 
Seçkin kulların arasına karışmış rıza makamımızdır


(Nefsin yedi mertebesinden söz ediliyor da biz neresindeyiz...)

26 Eylül 2014 Cuma

Varlıkla Yokluğu Yargılamışım


Sanırım benimki sadece taptaze bir günce yığını
Pır pır ediyorsa sırtımda kanatlı doğrularım 
Bilesin bin bir müşkül haldeyim...

Kolay olmuyor tabii ki cancağızım
Naklediyor şakaklara sanki anlatısı
Çırpınıyor zihnimde 
Üstelik dualarımda üşüyor
Düşündükçe geçmiyor ezberlenmiş tadın
Her ne kadar zamanı öldürmek istesem de
Sonsuz çeşitlilikte eylem yaşanıyor
Sakin / kırgın / masum

Böylesi delirmedim be muhterem anam
Umudun mavisinde saklı sanki gökyüzüm...

Bir zaman geliyor 
Kalbimde kendi baş rolümü oynuyorum
Zira an geliyor uzaklaşmak istiyorum 
Kendi nefesimden
Yıllar boyu istediğim arzulardan
Yanaklarımın gamzeli çukuru bile
Çek diyor cezayı 
Yokluğunla sarhoşu ol
Nitekim tan yeri ağarıp 
Güneş yeniden gülümsediğinde
Mutluluk uğrayıveriyor sokağıma da 
Çekebiliyorum senden dağılan menekşe kokularını içime

Ne zaman geceye bölsem kaçırılan geçmişi
Yerimi yadırgıyorum mahkum edildiğim yerden
Aklıma düşeni dikkate bile alınmıyor bazen sözler
Sadece sırlar
Ahhh... şu bildiğim lakin senin bilmediğin 
Bulunduğum ana yansıtılıyor

Varlığın görünmeyen yanının 
Aynası durumu
Geçmişi sevip 
Nefsini bilen saadetin şifresi
Aşkla mümkün müdür
Kendi gözümde biraz kıymetlisi
Kalemimde yargılanmaya koyuluyor

Zamanda bazı anıları silerek 
Seyrinde bazılarını düzelterek 
Bazılarını da özellikle unutturmayalım
Bu yüzden düşüncelerimden kaçışım

Belli ki kıymetini bilmeyen ahmağım
Uğurlu muyum uğursuz muyum
Asıl kendini öldürenin...
'Zaman' olduğunu benimsemediğim

Haddim var mı ki 
Bilemiyorum güzel anam
Kendi zayıflığımı taşırım bu sohbet halkasında
Mutluluğu özgürce dile getiren 
Yüreğine selam olsun 
Selam olsun 
Zamanın azaltamadığı 
Yok edemediği iyi kalbine
Yumuşatmadığı halde üzüntü yok diyebilene

Ödünç versem nazarı gönlümün aynası!
Göz dediğin anlamı nice 
Güdülerim hep mi hoş görünen dışa vurumu dilimde
Her baktığımda kendimi görmekten memnun olmadığım 
Hırçınlıktan kırgınlıktan sanki 
Ölümüm ve dirilişim

Aramızda hiçbir sual ve cevap vaki olmadı ki
Huzurunda susmak mı gerek bu alemin
Zamanı keşke vücutta iyimser yaşatsaydı 
Aşksal bir öpüşmeyle
Zira insan dediğin ne ola ki birkaç sırdan başka
Soyuta bakar gönül gözüyle
Gerçeğe dalar akıl gözünle
Ne değişmiyor ki...


10 Eylül 2014 Çarşamba

Önce Şairler Ölür Ve Sonra Tüm İnsanlık


'Kalan sükunetin alnından öpülesi'
Dedim:
Bu gecede misafirim aklımca
Kimse beklemez çırılçıplak mirim;
İnce bir tebessüm paylaşıverdi benzer halimiz

Duydum ki;
'Hakikat' bin kez eşlik eder amin der şairce
Bulur mecrasını akla zig-zag çizse de
İncelikler işidir tenkitle 
Şayeste bakabildiğinde

O sebeptendir hep bir kurgunun ötesi 
Saçmalıklar kekreden hikayelerimizin portresi
Günahları çıkarılmış ilginçtir hikmeti
Teshiri imtina etme dilimizle

Keyifli bir sohbetin göbeğinde neyin taksimi bu
Ya kapıyı açarsa bir dua ise... şiir?

Oracıkta açar ayrıcalıkların elvan renkleri 
Misafir dünyamızın bölüştükleri
Gir içeri hayat der her harfiyle buradakiler
Bir avuç mülhem endişeler 
Seni sustursa da susamazsın

Sabırla...
Fasıl fasıl aradığımız lügatler kırk yıl bir kapıda
Nedense ''tene tutunmak'' ne ola mümkün 
Şahitleriyle gezer konuşur bu bedenler
Onlar birer kambur değil sanki 
Vuruyor zavallı surete!

Ne tuhaftır kendi kendinle 
Ön yargısız ve korkmadan
Anlamaktan aciz katmerlenip defnettiğimiz
İmtina etmemiz dileğiyle uzattığımız
Vehmedip sorguluyor 
Bayıldım ev sahipliğine!

En karanlık anda bile habersiz
Biz değil miyiz gözlerimize dek birer yolcu kafilesi?
Akıl ve kalp yol almayı kafasına koymuşsa 
Gelir tazelenir kalp zaten oracıkta

Haklısınız endişeye mahal yok...
Önce şairler ölür ve sonra tüm insanlık
Yazın ki, bilinsin nefes alıp verdiğimiz.