Kısa bir süre özgür kaldıktan sonra tekrar kafesine kapatılan kuş gibi; her biri gerçeklerden kaçıldığının sanıldığı utançlarınız, kalemle kağıda konmayı başarabilmişler midir?
Söylenemeyen düşünceler, istekler, pişmanlıklar, kızgınlıklar... Bilinen fakat dillendirilemeyen... İç dünyamızda kendimize sakladığımız konuşmalar, duygular, arzular... Buradan kaç güzel ruha ulaşıp farklı farklı kişiliklere dönüşecektir kim bilir.
Küçük çocukların gerçeği sakladığını hiç duydunuz mu? Çocuklar kandırır ama aldatmazlar. Çocuklara bakarken ne olursa olsun gözlerindeki ışık sönmüyor. Çünkü kalpten kalbe, gözden göze bir dalga gibi yayılan ruhun içine girmektir onlarınkisi. Bu ruhta da acı değil gurur gizlidir.
Yalnızca içimizde derinlerde bir yerde, sivri bir iğnenin çocukluğumuzun bütün güzelliklerini ve hayallerini delip parçaladığını, çaresizliği çırılçıplak, saklanmayacak bir gerçek haline getirip bizi bu gerçeklerden kaçamayacak kadar güçsüzleştirdiği görüntüleri iç gözümüzde toplanır... Eskiden yaşanmış deneyimleri ve hazları kim istemez ki tekrar yaşamayı.Ufak tefek kibirlerin veya oyunların hatırlıyorum da,çocukların en sevdiğim yanı affediciliği. Sevgi ve neşe dışında hiçbir şey biriktirmeyen, hep o anı yaşayan, bu bizim çabalayıp yapamadığımız şeyi çocuklar öyle güzel beceriyorlar ki. Öbür dünyayı düşünmeden önce bu dünyayı görmek ve anlamak gibi... Hepsi zamanın sonsuzluğunda özgürlüklerine kavuşmuş kelebekler bana göre.
'Zamanın azaltamadığı, yumuşatmadığı şey yoktur' der Cicero.
Acı zamanla katlanır mı yoksa azalır mı bilmiyorum ama hiçbir öfkenin aynı şiddette esmeyeceğini, muhakkak dineceğine, her üzüntüden sonra da bir mutluluğun geleceğine inanırım. Ama yinede geçmiş yalan söylemez; geçmiş değiştirilemez.
Hayatın anahtarını sunabileceğini fark etmemiz için kaç yaşımıza kadar beklememiz gerekir acaba. Kendimize şimdilerde şunu açıklayabiliyor muyuz:'Bu ben değilmişim! Ben hiç bu kadar umursamaz olamazdım, kesinlikle!
O zaman kendimizle sıradan hayat arasında var olan duvarları yıkmaya başlayalım ne dersiniz. Benim için tam bir dönüm noktasıydı bu demek adına.'Keşke'lerin faydasız olduğunu ne zaman öğrenmeliyiz.
Annemin çok güzel bir lafı vardır; 'Keşkeyi ekmişler bitmemiş.' Keşke tohumundan hiçbir şey üremez. Hep ileriye bakmak lazım, bazen yaşananlardan dolayı çok zorlansam da önce hep şükür diyorum. Onun düşünce ve fikirlerinle kendime kocaman bir dünya inşa edebilirim. Ama bir o kadar da suistimale açığım. Bulamayacağım bir şeyi arıyor, tutamayacağım bir şeye uzanıyor gibi miyiz acaba. Bitmemiş bir senfoniye' diyelim hadi birlikte ...
'Çok korkuyorum ama bunu kendime bile itiraf edemeyecek kadar inatçıyım demeyelim. Bu iyi bir şey...'
Şair arkadaşlarım en iyi şiirlerini müzik dinleyerek yazıyorlar. Bazen insanın, kafasında kurduğu cümleyi kulağı ile duyma ihtiyacı oluyor. Bazen o cümleyi duyduğunda birden mantıksız da gelebiliyor.Üstadım hep derdi insan hayata soru sorarsa cevap alır. Ben onun karşısında bir şey sorarken her seferinde çok heyecanlanırım. Onun varlığı bütün kuşkularımı ve endişelerimi yok etti. Çünkü onda bir şey vardı; hafif gülümsemesi, doğallığı, rahat tavırları. Gerçekten iyi bir iş yapmak için, kişinin işini gerçekten sevmesi gerekiyor.Tarz iyi olabilir ama arkasının desteklenmesi gerekir.Yoksa yazılanlar lezzetsiz bir yemeğe döner.
Şunu merak ediyorum; daha az konuşmak mı, daha çok dinlemek mi? Hoşgörü üstüne derim herkes konuşsun. Herkes karşısındakini hoşgörüyle karşılasın. En azından dinlemeyi bildiğimi iddia edebilirim. Yapmayı biliyoruz demek, olacak bir şey değil de... Kızmak, başkalarına öfkelenmek mesela... İnsan herhalde olgunlaşıyor bu konularda. Hala uslu olmayı öğrenememiş bir çocuğum yinede.
Şimdi kendinizi gecenin sükunetine ve huzuruna bırakın. Ay ışığı hayalinde kaybolmuş gibi; günlük yaşantınızı cehenneme çeviren her şeyden uzaklaşın. Bir an için kendinizi mutlu hissedin. Sonra hatırlayın. Derinlerde bir yerlerde kendinize bile itiraf edemediğiniz bir mucizenin olacağını hissedin. Öyle olmasaydı meleklerin varlığının ne anlamı kalırdı o zaman! Gelecek önünüzde umutla bekliyor. Kurumuş dallar arasında bir gül gibi duran, değersiz taşlar arasında pırlanta gibi parlayan yüreğim sen yoluna devam...
Uyumadan önce, bir şükran duası okuyun ve şüphe ettiğiniz her şey için tövbe edin. Saygılar...
31 Mayıs 2014 Cumartesi
29 Mayıs 2014 Perşembe
Duanın Sır Vaktine
Teheccüd vakti ha bastırdı ha bastıracak
Uykuya dalmışım adına doyamadığım...
Maksadını aşan cümle kırıklarım
Hangi hücremdesin ki iflah olamadım
Islandığım rüyalarımda kaybolmuşum
Dua öncesi d/üşüyorum...
Düşüncem öpmeye korkarsın
Sitemkâr hayallerimi gecelerimden
Hedefsiz önümde ayaklarım
Girmişim işrak vaktine
Asi gülüşlere mahkûm anılarım
Dokunsam da bilirim
Ebedi mutluluk göklerde
Okşanası
Bilemediğim bir ürperiş bu
Bütün canımı yakacağını
Yutkunup tıkanacağımı
Bile bile koynuma almışım
Sağnak sağnak yazdır zihnime şiirleri
Yüreğimin tam orta yerinden öper miydim?
Çekinmeden
Nöbetinde mihraba karşı
Çocuklar misali silkelesem
Bende sözlenmiş
Güneş ve öfkeyi
Berzahında yorgun çırılçıplağım
Düşlerde kaç destursuz zaman katlediliyor
Payeme yâr sen bulaştığından beri!
Parmak uçlarım kuşluk vaktinde
Geçerim sıratı yalınayak.
Ki iki adım geri atarım
Sorgulanırım gözyaşlarımın meskeninde
Bağrına düşerim gölgesinde fezanın
Yalvarırım dilime yetinirim
Serperim tövbelerden her gece
‘Ölüm çığlığımı yaşatma' diye!
Sonra...
Züleyha'dan yana koysam sevdamı teraziye
Çaresiz ruhumda dolanır birkaç cümlem
Ağzımda kurumuş şahitlik yapar
Teşebbüsüm kahırlar ıslatır manasına
Eğilir vakitsizce hep secdeye
Sessizliğim viran olsun kulaklarıma
Sen derin derin nefes aldır yeter
Yüreğime de sapla kelâmlarını
Resmedeyim bir kâinat dolusu bakışlarını
Avuçlarımda şimdi şefkat besliyorum
Büyüyen selam ve dua ile...
Uykuya dalmışım adına doyamadığım...
Maksadını aşan cümle kırıklarım
Hangi hücremdesin ki iflah olamadım
Islandığım rüyalarımda kaybolmuşum
Dua öncesi d/üşüyorum...
Düşüncem öpmeye korkarsın
Sitemkâr hayallerimi gecelerimden
Hedefsiz önümde ayaklarım
Girmişim işrak vaktine
Asi gülüşlere mahkûm anılarım
Dokunsam da bilirim
Ebedi mutluluk göklerde
Okşanası
Bilemediğim bir ürperiş bu
Bütün canımı yakacağını
Yutkunup tıkanacağımı
Bile bile koynuma almışım
Sağnak sağnak yazdır zihnime şiirleri
Yüreğimin tam orta yerinden öper miydim?
Çekinmeden
Nöbetinde mihraba karşı
Çocuklar misali silkelesem
Bende sözlenmiş
Güneş ve öfkeyi
Berzahında yorgun çırılçıplağım
Düşlerde kaç destursuz zaman katlediliyor
Payeme yâr sen bulaştığından beri!
Parmak uçlarım kuşluk vaktinde
Geçerim sıratı yalınayak.
Ki iki adım geri atarım
Sorgulanırım gözyaşlarımın meskeninde
Bağrına düşerim gölgesinde fezanın
Yalvarırım dilime yetinirim
Serperim tövbelerden her gece
‘Ölüm çığlığımı yaşatma' diye!
Sonra...
Züleyha'dan yana koysam sevdamı teraziye
Çaresiz ruhumda dolanır birkaç cümlem
Ağzımda kurumuş şahitlik yapar
Teşebbüsüm kahırlar ıslatır manasına
Eğilir vakitsizce hep secdeye
Sessizliğim viran olsun kulaklarıma
Sen derin derin nefes aldır yeter
Yüreğime de sapla kelâmlarını
Resmedeyim bir kâinat dolusu bakışlarını
Avuçlarımda şimdi şefkat besliyorum
Büyüyen selam ve dua ile...
25 Mayıs 2014 Pazar
Minnet Vakti
Tuhaftır seyredersin anı
Düşlersin sesi soluğu
Tetikte yoklarsın vicdanı
Sonra mı...
Minnet düşer sus payı
Tek tek dökülür itirafı
Nükseder mihenk taşına tezahürü...
Söz kâfi gelmiyor işte Takdir-i İlahi!
O sefil benliğimiz bu yolun neferi
Uğruna debelendiğin meftunun
Her gününü hesap edip
Bahaneler söyleyip duracaksa
Gönlün dertlendiği tefekkürü
Yüzleşmek!
Cesaret etmek!
Karar vermek!
Üç adım var burada.
Allah'ım sen mevzuyu biliyorsun
Biraz da iyi niyet...
Sevgi özdedir, sözde değil
Her an yeni bir farkındalık kapımızı çalmakta
Anlamazlar ki
Minnet ve vefa arasında
Kavram kargaşasına düşmüşüz
Gönül bu ya
Yanımızda olanlara şükran duymuşuz
Arkamıza bakmadan önümüzü göremiyoruz
Hani bilesin bu kul neyin derdinde
Yansımasında eziliyor cehenneminde
Yaşadıkça Hakk'ın nezdinde
Kader hükmünü icra etmesin derim
Meseleyi anlayınca tek sırdaşım
Bilirim kalbimi cüz'den geçirirsin
Ay gibi yüzüme örtünü çekersin
Ki akıl ve şüphesinde perde olana
Cümlelerinin hükmü hiçtir
Duyup inandığım
Yaşanmışlığın tezahürü;
Mühlet vermeye elbette memurumsun
Söz ver coşmuş duygularıma
Düşünsel olarak hak edeyim
Ve duygusal olarak layık olayım
Gelişimin sonu yok
Hepsi geçer de vefa duyanın,
İnsanlık kalitesi ile ilgili çok şey anlatır
Hele yakınım dediklerimde...
Gel gir şimdi bilinçaltıma
Sayısız minnet vaktime
Dostlukların temel özelliği
Sorunu tespit etme noktasında gereklidir
Sevginin vefasıyla hoşça olalım
Şu mübarek Miraç kandilinde
'Herkesin Miracı inşallah kurtuluşa bu gece. Mübarek olsun inşallah.'
18 Mayıs 2014 Pazar
Garip Bir Paradokstur İfadeler
‘'Toplumsal hafızası zayıf bir millet olsak da,
can pazarında mücadele kalacak hafızalarda''
Biz yazarlar
Alıntıların orijinaline tabii ki dokunmayız;
Ama yorumlamakta kendimize özgürlük tanırız,
Kişilik haklarını da zedelememeye gayret ederiz
Ancak yapılan ahmaklıklar
Ve aptallıklar da görmezlikten gelemeyiz...
On binlerce inançlı kesimin okuru ya da izleyicisi
Ülke adına nasıl endişe duymasın
Ve insanlık adına endekslenmesin
Olacak iş mi bu!
Al Gözüm Seyrele
Şehit ailelerinin gözlerindeki ölüm odalarını...
Şu cümle çok ilginç
Onlara göre ‘Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var.'
1800'lerden örnek, 'sürekli olan' şeyler!
Bundan sonra da olacakların ipucu...
Yaşananları fark etmek,
Perde arkasındakilerin titreşimini yakalamak
Varın siz düşünün şimdi ibretle
Tezgâhlanmış oyundan
Haberi yok mu bu milletin!
Kurban olayım;
O bekleme süresi galiye alınmamışsa,
Dünya standartlarının onda biri kadar
Tedbir alınmamışsa
Kaygısını taşır elbette kalemlerimiz
Gelin de tüyleriniz diken diken olmasın
Bir linçin öyküsü saklı medyada
Ki;
Önceki patron kuşağının
Diyebilecek kadar fütursuzlaştığı bir sektör
İşin perde arkası ifşa edilsin derim ikiyüzlülüğün
‘Gazetecilik yürek ister' başlığıyla
Ben derim Rabbim yalancı çıkarmasın
Öbür tarafta en azından
Bizlere bu malumata göre muamele buyursun
Zira niyetler apaçık bozuk ortada
Bunca acının ortaklığını yapan
Zaman zaman rakip,
Hatta düşman gören bir zihniyet
Üç cümle ya der, ya demez muhataplarında
Manşetlere yansır
Medyaya yeni bombalar düşürecekse
Teselli yetmez elbette
İnsanlığın ayıbını örtmeye
Akıllar rafa kaldırılmış
Düşen maskeleriyle yüz yüze bırakılmışız
Işık sızdırmaz perdesi indirilmiş gözlere
Geri kalan silme küfür, hakaret, aşağılama
Ve iftiralarla dolu...
Neyse lafı fazla uzatıp sabırları zorlamak istemiyorum
Yüreğim dilime hükmedemiyor
Konuşabilmek ile konuşmayı bilmek arasında büyük bir fark vardır!
16 Mayıs 2014 Cuma
ÜLKEM KARA YASINDA SİYASET YAPMAYALIM
Abi sahi nasıl olur
On binlerce inançlı kesimin katili
Şehit ailelerinin gözlerindeki ölüm yatakları...
Üç cümle ya der, ya demez
Manşetlere yansır
İşin perde arkası ifşa edilse de
Nihai adımların atılmakta olduğu söylenir
Bunca acının ortaklığını yapan
Yüreğim dilime hükmediyor
‘Bizi helak eder misin Allah'ım'
İçimdeki şikâyet duygusu
Yusuf süresinde geçtiği ve
Hazreti Yakub'un (as) dediği gibi
Sadece sana arz ederim
Belki kaderin hakkımızdaki takdiri
Bundan sonra olacaktır ipucu
Medyaya yeni bombalar düşecekse
On dakikada varsın insanlığın gürültüsü
Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arz ederim
Gelin de tüyleriniz diken diken olmasın şimdi
Ölüm yataklarını düşünüp etkilenmesin
Ülke adına endişe duymasın
Ve insanlık adına endekslenmesin
Olacak iş mi bu!
O bekleme süresi galiye alınmamışsa,
Dünya standartlarının onda biri kadar
Tedbir alınmamışsa
Soruların cevabı bence esrarengiz bu detayıyla
Ki tezgahlanmış oyundan
Haberi yok mu bu milletin!
Derinlik sarhoşluğumun boyutunu
Varın siz düşünün can pazarının ortasında
‘Gazetecilik yürek ister'
Ben derim Rabbim yalancı çıkarmasın
Öbür tarafta en azından
Bizlere bu malumata göre muamele buyursun
Zira niyetler apaçık bozuk ortada...
Ruh hâlihazır o sohbetlere devam etsek de
Bana sohbet çok zor gelir artık cumaları
Caminin içindeki o temiz çehreleri görmek
O uğrayan insanları görmek
O da bizim bir yönümüzle gıdamız
Belki onların heyecanlarında
Kendi dünyamızı buluruz
__________________
Nereye götürülüyor bu ülke böyle?
13 Mayıs 2014 Salı
Gönül Cephende Tutmuşsam Yosun
Gözlerimde ruhumun izdüşümü
Vermişken kadere ebedi hali
Doyurmaya çalışır cephesinde gönül...
Bazen, geçmişi sessizce seyreden bir duygu
Bazen sınırsız debdebe ve nüfuz bir istek
Bazen hüzün ve doyulmamış bir aşk
Bir saygı duygusu
Bazense mutlu bir olayın tutkulu anısı
Kırk yıllık hatırı acıyla çöküşüyle
Sonuçta tüm sözcükler kifayetsiz değil midir?
Soğuk bir çemberde bir daralarak
Bir genişleyerek başımı sıkar sıkar
Akıl kar eylemez şu ayan halim
Geçmişe dönen hayal dünyam
Belirsiz ümitler hemhal
Anlaşılmayan arzular artık muhal
İmkansız
mutluluğum bendedir
İmkanına inanma bulanıklığında
O zamanın değerlendirilmeyen
Bütün dakikaların nevası
Raks ederken cümbüşü çalar geceye
Eğlendirirken üzülür elbet zatına
Üşüdükçe fasılları bilmeyene
Ölçüşür mü eteğinde yalnızlığın ihtişamı
Bu ayaklanmada koşan şimdiki zamanı
Neticede hayatın özeti melankoli
Hüzünler yazılır en güzeli
Mutsuzluklar yazılır yalnızlıkları
Sonra düşünürüm de
Mutluluğu yazmak da ifade etmek de zor
Bu kefaletli dizelerimle!
11 Mayıs 2014 Pazar
Ahiret Karışınca Hayatın Gerçeğine
Hayat nedir, mutluluk bir kördüğümse
On binlerce görüntüye anlatamazsın
Ölüm karışınca hayatın gerçeğine
Vicdanım, kımıltısız yüreğimin derinliklerinde
Dalgın bakışlarım yıkanmış önümde
Doyurulmaya susamış hayaliyle
Tatlı bir hüzün duygusu göğsümü ezmekte
Şimdi bunları daha güçlü
Önceki düşünüşlerimden
Çok daha güçlü düşünürüm
Bana bir ah et bee anam!
Yoruldum anlamsızım elleri öpülesi
Biliyor musun?
Bazen yüksek ıhlamurların tepelerinden kayan
Benim şans eseri dolunayımsın
Ara sıra örten bulutlarımı ışıklandırıyorsun
Lakin altınımsı rengini yitirerek gözlerimde acımsın
Git gide daha az görünür oluyorsun
Loşluğu boğan bu kederli gölgeyi taklit edercesine
Ayın çevresindeki aydınlık göğe baktığımda
Dalga dalga beyaz bulutlar yıldızları örtmüşler,
Aya doğru yürüyorum doymaksızın
Acılarım katmerleşir...
Bazense leylak ağacının kokulu ıslak çiçeklerisin
Arada bir uçlarında utangaçlıkla
Sallanmama izin veriyorsun
Şu gecenin ve şu doğanın ortasında
Bir cırcır böceği olsam ne çıkar
Ki söyleyeceğim sözler kusurum
Dilimde hazır bir şekilde
Özlemini aratır umudun
Yanında da sabrını verir mevlanın
Onları bozmadan sevebilecek bir bülbülün olsam
Şakısam çınlayan sesimle telkin fayda etmez
Ya sevdiğin bir duada kendiliğinden ruhuma doğu versen
Islak gözlerimle öylece uyuya kalırım...
Kokuna yetim kaldım anne ne olur sesime gel!
On binlerce görüntüye anlatamazsın
Ölüm karışınca hayatın gerçeğine
Vicdanım, kımıltısız yüreğimin derinliklerinde
Dalgın bakışlarım yıkanmış önümde
Doyurulmaya susamış hayaliyle
Tatlı bir hüzün duygusu göğsümü ezmekte
Şimdi bunları daha güçlü
Önceki düşünüşlerimden
Çok daha güçlü düşünürüm
Bana bir ah et bee anam!
Yoruldum anlamsızım elleri öpülesi
Biliyor musun?
Bazen yüksek ıhlamurların tepelerinden kayan
Benim şans eseri dolunayımsın
Ara sıra örten bulutlarımı ışıklandırıyorsun
Lakin altınımsı rengini yitirerek gözlerimde acımsın
Git gide daha az görünür oluyorsun
Loşluğu boğan bu kederli gölgeyi taklit edercesine
Ayın çevresindeki aydınlık göğe baktığımda
Dalga dalga beyaz bulutlar yıldızları örtmüşler,
Aya doğru yürüyorum doymaksızın
Acılarım katmerleşir...
Bazense leylak ağacının kokulu ıslak çiçeklerisin
Arada bir uçlarında utangaçlıkla
Sallanmama izin veriyorsun
Şu gecenin ve şu doğanın ortasında
Bir cırcır böceği olsam ne çıkar
Ki söyleyeceğim sözler kusurum
Dilimde hazır bir şekilde
Özlemini aratır umudun
Yanında da sabrını verir mevlanın
Onları bozmadan sevebilecek bir bülbülün olsam
Şakısam çınlayan sesimle telkin fayda etmez
Ya sevdiğin bir duada kendiliğinden ruhuma doğu versen
Islak gözlerimle öylece uyuya kalırım...
Kokuna yetim kaldım anne ne olur sesime gel!
6 Mayıs 2014 Salı
Hayali Çıplak Zaman Ölüsü
Hava ılık, çamurlu sokaklarda lapa lapa,
Nemli, sessiz bir kar yağıyor...
Ay ışığı vuruyor buğusunda yorgun düşlerime
Yüreğimdeki şu minik noktam susta
Düşüncelere dalmışsa çaresiz aklımda,
'Çok kötü, sessiz ve karanlık bir yer 'olarak nitelendiriyor
Murdoch'un dediği gibi 'unutmayı'
Sormadıkça isimleri ve suretleri
Hangi edimlerden süzülüp de geldi
Zulasında oldubittiye rahatsız
Yazamayacaksa yazılanın tersini
Bıraksın ayrılığın rengi soğuk, ölümün adı kalleş kalsın
En iyi şeyler her zaman beklemeden gelir
Bir şeyin ne kadar iyi olmasına uğraşılırsa
O denli kötü çıkar
Ya nasip...!
Oysa her çağın kendi gönül köşkünde yeri vardır
Bende aradığı rest eylerken bir şey yok artık
Bunda zaman ve kendi çığlığı suçlu
Söz uçar yazı kalır desem de
Kaçınılmaz kalemimin yalvarışına
Ne sırlar gizlenmiştir bağrında
Kızılcık şerbeti içer nicedir
Unutmasın diye
Beden edepsizliğinde
Güneş bile bir dokunuşun vebal kiri
Kırmızı çatılı beyaz evlerin
Arkasından usulden kaybolsa da
Ruha zarar veren bütün düşünceleri de
Sanki alaca karanlığa boyun eğdirir
Ahh iki gözümdeki beyzadem!
O gözlerin etrafındaki çizgiler yok mu
Onlar dökülmemiş yaşların kurumuş nehir yatakları
Ağız kenarındaki çizgilerse
Söylenmemiş sözlerin yüze atılmış çentikleri
Kim bilir alnındaki çizgiler
Yaşamla ilgili neler anlatır neler
Alın yazısı dedikleri belki de
Yaşam deneyimlerimizin alnımızdaki güncesi
Her şeye bir bahane buluruz ya
Dünyada güzel, genç ve mutlu olan
Her şeye baktığımız gibi
Biz bir şeyler buluruz
Bizim payımıza epeyce mutluluk düştükçe
Yüreğimizi biliriz birer kalp çıkması
Sevgi ve şefkate nefes aldırır nefes verdirir
Ağır ağır sindirerek boşaltır ciğerlerimizi
Ya iki dudağın arasındaki saflığa
Ya da taze güzelliğin alışılmış birleşmesine
Karşımızdakine başından geçmediği gibi
Geçmesine de imkan olmayan
Üzerinde öyle tuhaf bir etki bırakır ki
Umutlarla hayaller arası yiğitlikle
İki adımda şekli şemasından çıkarır
Ayıbını duyma kulağımızla
Gözdeki her yaşın damlasıyla
Gençliğin toyluğuyla bilemediğimize sunulur
Eskidendi duygular değerli
Şimdilerde kuvveti ve özü uçtu
Onun yerinde duran yalnız anılar
Ki onlar hayali çıplak zaman ölüsü
Nemli, sessiz bir kar yağıyor...
Ay ışığı vuruyor buğusunda yorgun düşlerime
Yüreğimdeki şu minik noktam susta
Düşüncelere dalmışsa çaresiz aklımda,
'Çok kötü, sessiz ve karanlık bir yer 'olarak nitelendiriyor
Murdoch'un dediği gibi 'unutmayı'
Sormadıkça isimleri ve suretleri
Hangi edimlerden süzülüp de geldi
Zulasında oldubittiye rahatsız
Yazamayacaksa yazılanın tersini
Bıraksın ayrılığın rengi soğuk, ölümün adı kalleş kalsın
En iyi şeyler her zaman beklemeden gelir
Bir şeyin ne kadar iyi olmasına uğraşılırsa
O denli kötü çıkar
Ya nasip...!
Oysa her çağın kendi gönül köşkünde yeri vardır
Bende aradığı rest eylerken bir şey yok artık
Bunda zaman ve kendi çığlığı suçlu
Söz uçar yazı kalır desem de
Kaçınılmaz kalemimin yalvarışına
Ne sırlar gizlenmiştir bağrında
Kızılcık şerbeti içer nicedir
Unutmasın diye
Beden edepsizliğinde
Güneş bile bir dokunuşun vebal kiri
Kırmızı çatılı beyaz evlerin
Arkasından usulden kaybolsa da
Ruha zarar veren bütün düşünceleri de
Sanki alaca karanlığa boyun eğdirir
Ahh iki gözümdeki beyzadem!
O gözlerin etrafındaki çizgiler yok mu
Onlar dökülmemiş yaşların kurumuş nehir yatakları
Ağız kenarındaki çizgilerse
Söylenmemiş sözlerin yüze atılmış çentikleri
Kim bilir alnındaki çizgiler
Yaşamla ilgili neler anlatır neler
Alın yazısı dedikleri belki de
Yaşam deneyimlerimizin alnımızdaki güncesi
Her şeye bir bahane buluruz ya
Dünyada güzel, genç ve mutlu olan
Her şeye baktığımız gibi
Biz bir şeyler buluruz
Bizim payımıza epeyce mutluluk düştükçe
Yüreğimizi biliriz birer kalp çıkması
Sevgi ve şefkate nefes aldırır nefes verdirir
Ağır ağır sindirerek boşaltır ciğerlerimizi
Ya iki dudağın arasındaki saflığa
Ya da taze güzelliğin alışılmış birleşmesine
Karşımızdakine başından geçmediği gibi
Geçmesine de imkan olmayan
Üzerinde öyle tuhaf bir etki bırakır ki
Umutlarla hayaller arası yiğitlikle
İki adımda şekli şemasından çıkarır
Ayıbını duyma kulağımızla
Gözdeki her yaşın damlasıyla
Gençliğin toyluğuyla bilemediğimize sunulur
Eskidendi duygular değerli
Şimdilerde kuvveti ve özü uçtu
Onun yerinde duran yalnız anılar
Ki onlar hayali çıplak zaman ölüsü
4 Mayıs 2014 Pazar
Gözlerde Tembihli Yalnızlığım
Hani söz vermiştin yarın ötesindeki bentten
'Geleceğim... Seni
sabırla dinleyeceğim diye... !'
Sana ne kadar çok ihtiyacım var,
Anılar ayrımındayım...
Anı dillendirirken ne korkunç
Aynı gür çiçekleri açmış koklamayı,
Aynı evin üzerinde ay ışıldayıp duruyor
Buluşunca rastgele
Ay, deniz, yakamoz
Sığınağında günlük bir huzur
Gizlice yudumlarken
birikmiş kelimelerim
Sundurmalı tenha bir mahalle kahvesinde
Yokluğunda çay
içmekteyim
Burada unuttuğum kızlık hayallerim
Tüm boşluklarım acı
yüklü
Seyretmeye mecbur bu öz
Adına esareti gösteremedi
Hadi bekliyorum geç kalma
Sihir misali bir güç infazı beklemede
Sihir misali bir güç infazı beklemede
Aşkın tarifi yok
Sözün bittiği yer üryan ve çaresiz
Oysa konuşmaya mecbur
dilin hayali
Yarin sır dediği
nağmeler
İçimde
cebelleştikçe derinleşen bir kuyu
Aşılamalı belirsiz
hülyaları
Birer birer gerçeğe dönüştürmeli...
Bana hep tatlı belam demez miydin?
Aklına kötü bir şey
gelmesin
Sen sırlarını anlatırsın
ben dinlerim
Dilime sus ekleyen kadınım nede olsa
Galiba bizi yaşamak;
Sukutu lal geceye
çalmak gibi
Bedende yanan
alev kızılı arzular
Hangi sevdanın semahına meydan okudu ki?
Söyle,
Caha düştün mü ki Yusuf oldun
Derde düştün mü ki Eyyüb'üm dedin
Anladıysan Yakup
gibi,
Hû dedin mi döne
döne
Söyle...
Geçmişin hızına vakti titreten!
Şimdi ellerim kelepçeli
Çok görmemelisin dilimdeki son cümlemi
Suikastçılar gibi kulaklarım çınlıyor
Tembihlemiş sanki kalemim gözlerimi
Bir rüya gördün, bulut perdesiymiş meğer
Oysa şimdi bir merhaba değişine bile susamış
biriyim!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)