Biraz hüznü dinlendirsem
sözlerimin özlemini hissettirsem
yaşam hayat hikayelerinle örtülüyor
bir mahzun bu yüzden
Biliyorum kendimle büyümüşüm
yaş kemale erince
menevişe gözlerini hayal eder gibi
başım hep yukarıda ve dimdik
Anlatacaklarım çok belli ki,
görüp geçirdiklerinden memnun
kaybettikleriyle içerlemişler
Koskoca bir tarihin varisi
yetmiş altı yaşında sizlere ömür
sarhoş etmemiş onu bu zenginlik
lakin terketti,
terketti de gitti
yinede gördükleri ve yaşattıkları
ihtiyaç duyacak
bu havayı ciğerlerimde teneffüs ettirmeyi!
Anam her vakit;
Gülen gözleriyle kapıda karşılardı
‘Bir tane çiğerim yanıyor
yapsana şarapla iyi gider', derdi.
Hamsi, sardalye, kolyoz, koloridye...
bunlar tam rakı mezesiydi
keza biber turşusu
bizzat kendi elleriyle yapardı
Ona göre içki içmek büyük bir sanattı
sarhoş olamamak kaydıyla
içmek lazımdı!
‘sonra küfelik oldu' derlerdi
meyhaneciliğin raconu
işte burada ortaya çıkardı...
Birazdan yağmur yağacak;
Nemin ağırlığı binmiş yorgun bedenime
içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
baktıkça bu haralı gürelere
kalbim geçmişe ziyade üzgün
Notlarını bulmasaydım
kısmen unutmuşum özüm!
'Şimdi içimde altmış senelik meyhaneci
boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
ondan yadigâr kalan bir parça
işin akabinde dede mesleği...'
Oğlum!
sedef eller gitse de
beni kulaklarını dört aç dinle,
beşi kız iki erkektik
küçük küçüklüğünü bilirdi
büyük büyüklüğünü
bir ahlak vardı
bir görgü, bir bilgi, nezaket...
Kadın üç şeyle güzeldi;
parmakların uzun ve inceyse
akıllı ise
sivri dilli değilse
Nerede kaldı şimdi bu insan mozaiğini?
Değerini bil insanlık yok edildi
onlar ki hepimizin gerçeğiydi...