30 Nisan 2014 Çarşamba

Yanağını Gözyaşımla Yıkar Ağlar mısın


Takatim mi zihnime yetmiyor, çekiliyor sessizliğe

Yoksa
Kalbim mi ürperip dürülüyor acizliğe
Yaa sabır...

Kelimeler düğümlenirken dilime
Ruhum hissiyatı fark etmeli 
Cümleleri içime gömüp de
Aşkın muhabbetini tanımadan,
Azade etmemeli

Sinemde derlenip, sükûtla kıdemleşen
İklimimde yeşerip kemale eren
Dile gelen lakin bekleyen

Sen bende bul beni
Kabuğumdan çıkarıp sevdire dur
Öğret yaşamı
Nefes almayı…

Yürüyen bir ağaç gibiyim!
Oysa kederlenmeyen ve nedamete davet getirmeyen
Dallarımdaki meyveler
Gayrete amade yeşermeli
Neticeye doğru olgunlaşmalı

Bilirim hevesler çok renklidir
Yüreğim hissetmeye hevese müsavi iken 
Umutlar akıp gitmemeli

Zihnim kadın kimliğimle
Samimi ve yürekten
Ne kadar mücerrettir ki
İdrak etmeme vesile tek payem 

Namusum gibi onurlu
Nefse ve kadere mükellef
Tercihi yapan iradem
Hep İçimin gizlisinde
Yazdığım her şiirimin mısrasında adını saklar

Ruhumu ve aklımı müsavide tutan
Yazılmamış ve okunmamış
Vefadır gözlerimde okuduğun

Mahkûm olduysam sultanım sevdalı yüreğine
Yaralı vurulmuşum

Gözlerinin bebeğine...

29 Nisan 2014 Salı

Vitrinidir Gözler Yüreğin







Yıka hadi günahlarınla özümü, 

Bir ömür yanarken tövbelerin de közü...


Adınla yankılanır bil ki yarım hikâyem 

Keder içinde kekeleyen komedyam 

Benliğimden beni kurtarınca

Nefesin ayaküstü sadakatim


Hayır,asla karşılaşmayacağız 

Kabul etmen umulur

Ki son biletimin duasıydın

Şahidim yalnızlık kokan kaldırımlar


Muhtemelen az bir zaman sonra

Hepsi hayal olacak boğulmak için kendimde

Koparmaya inatlaşan bahanem durma

Lambaların sarı ışıklarına bırak

Gömü ver, dirilt, yargıla 

Ne duruyorsun satır aralarında, yoklama...


Dudaklarımı mühürletmen

Merhametsiz cümleleri olgunlaştırdı

Ölümü yetiştirdilerse de 

Abıhayat aşkıyla dirildi


Son sefam

Son seyrim

Sesli korom

Bana bu bir rüya gibi gelmede

Çırılçıplak gülümser ağzımdaki aflar,

Her gece gönlümden çıkıp

Güvercinler hep bir yana uçarlar

Her seher aşkıyla tekrar uçup

Sonra gece boyunca bedenime hapsolurlar

Vakti şevkle kanat çırparak

Kaderin vuslat ipini koparmışlar

Sanki güz soğu sarhoşluğu yaşamaktalar

Ben ki sillelere zebun olmuş reva mı?

Yüz binlerce tokada layığım işte!

Kayıtlara geçsin bu saçma sapan 

Kimsesizliği öperken sözler

Bir tek ağzım var,

O da senden utancından sırları hapsetti,

 Ölüyorum dedi!Kırılıp kaldı


Delik deşik kırk yama serap kesilsem 

Vitrinidir yinede bu gözler yüreğimin 

Birinde zehir diğerinde şeker

Onlarda yağmur korkusu yoktur

Çarparlar hep kalbimin buz dağına! 


Başka sözlerim daha var amma lüzumsuz...Bir özür de beklemiyorum haşa.Bu kadar açıklama şiirin ahlakına aykırı

'Sevmeyen ne bilsin,sevenin yüreğinde kopan fırtınaları'
















Feriştelerin Dansı Neden Rengârenk



Sensiz geçen ilk gecem mi ki

Yine içimde acımtırak duygular
Bir tutam kuru arayış avuçlarım
Islanıyor duygu imgelerimle
Örtüyor sinemi gülümsemelerimle


'Bir kadının işlek elinden çıkma bu yazımla
Ben kimim, adını ezberlemiş dua halinde 
Koynunda ulu orta üşüyorum
Bilmez mi, ben bir deli kız! 
Parmaklarında şiirce ölüyorum… '


Gönlüme düşeli sırrın
Bilir bilip konuşursun efsunlu ve isterik 
Korkuyorum, korkuyorum işte 
Bir alın yazısı kalbimin çocukluğu
Sinemde genç kalmaya çalışan ihtiyar gibi 


Gelip sana el koymadan birileri 
Cesaretin varsa anlat 
Anlat bana diyorum!
Ya silinirse aklımın buğusuna yazdıkların?
Öpüver hadi gamze gamze oyuklarımdan
İçim böyle yanmasa inan ki derdi kusmazdım


Bilemedim Delâl 

Bende itimadın teşekkürü 

Seçilmiş dudaklarında huzurum
Bir mevzu deyip geçiştirdim
Oysa sen giderken kendimden geçtim
Ellerin böğrümde bir nefeslik yolda tükendim



Kelimeler meçhule gitmeden
Seni incitmeyen bir kaç kelime düşlüyorum
Sakla şimdi saklayabilirsen isteyip de söyleyemediklerimi 
Ve fısılda fısıldayabilirsen usulca kulağıma…
S e n i s e v i y o r u m diyerek 
Şimdi anlıyor musun 
Feriştelerin dansı neden rengârenk... 



Yaaa özlemek budur işte

Aklımda bin bir evham

İki kişilik olmayacakmış
Söylemek ve bir gün susmak
Aşkı okuyan ve gören migren gecesi!


Dilim aciz
Payına düşene razı
Çekinme gözüm hadi 
Hadi susma bir dilek dile
Uzun boylu düşünecek zamanım yoktur

Yüreğime müptela

Ben istemesem de teslimiyet
Kederi paylaşmışız



Ahh ah bir daha kaybolsam bakışlarında
Tek çarem kendimden utanarak
Şiirler yazdırmak gözlerine
Düğümlenmiş en son noktama
Vuruldum ve sustum işte



Şimdi bende senden 

Tek bir dilek istesem
Yerine getirmeye ne dersin!


Soğuk bir borç ödeme haline gelse de
Bana anneliği tattır
Öyle bir beklenmedik bu doğumla
Aramızda heyecan duygusu yaratsın
Bizim adımıza
Yeni bir hayata adım attırsın

28 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Sızının Vasiyetidir Bu

 
                                                                                                                                  

Mor menekşelerin gri susuşları
Kuytuda açan acının rengi
Tek gecelik sadakaların biçareleri
Kıymeti bilinmemiş gecede kör
Verilmiş sözcüklerle
Aforoz edilir
Kendi sessizliğinle öpüşür


Mutlu ve Özgür ihtilaller
Nereden geldi tüm bu ölüm susuşlar
Ateş kendilerini yaprak uçlarında yakar
Yine de şiir kokar hercai menekşeler


Tazesi düşer şafağa biriktirir
Aşkın tozlu raflarına kaderi serip
Farkındalıkları parlak beyaz bir ışık
Lakin keşfetmeden sınırı tahammül
İçsel yaşantının gitmeleri..


Hayat sadece yürek atışı!
Hiçbir şeyi yargılamadan
Her şey olduğu gibi kabullenen
Oysa yanı başında çiçeği burnunda ak günler
Saklarken huzmesini nefretlerin?
Gündelik telaşlara göz yaşı ile düşer
Gittikçe çöreklenmese damarlara
Yoksa gün görmemiş acılar çekilir


Oy benim dört duvar lunapark sessizliğim..
Oy benim kanadı kırık ısmarlama arzularım
Bahara berduş zamansız yağmurlarım
Küçük bir serçede kadınlık düşlerim
Yalın ayak geçip gidiyor bir gün daha
Ardından gitmeliyim...


Dahası var dinlersen
'Yağmalanıyor dil
Kanı çekiliyor
Sinirleri bozuluyor
Endişeye kapılıyor
Tutuklu bir merminin en zayıf yerinde
Ha patladı ha patlayacak!..'


Biliyorum..ahhh..ahh
Farkına varacak biliyorum
Yazacak hep dip not aşkına
Yüzün sureti düştükçe renklere
Usulca kendine
Yağmur kokulu düşlere
Karşısında bulacak Eylül'ü


Hastalık, ölüm, talihsizlik kaçınılmaz
Uzatacak elini doymamış yüreğe
Kırılgan düşbükenlerin
Yetim bir çift yolcusu gözlere
Bir uzun havada yaşanacak sözcüklere


Ahh..Uysal ömür!..Ahh
Bilirsin ışık karanlığı yargılamaz
Ne kadar güçlü olsa da sol tarafa
Kabulleniş her nefesle damarlardan çekilir
Bir bağımlılık yaratır
Bilip bilmeden zaman sarhoşluğuna


Yaşamın sınırları ve kaçınılmazlığı
Gölgeleri karaltan tahammül
Aradığın biçareliği
Her istediğini yapan hain uçurum!


Az sonra
Kendin boğulurken siyahın keşmekeşliğinde
Yırtık bir perdenin ardından fısılda
Huzuru boğuyorsun parmakların arasında..
Ah leyli/m sarılışlarla
'Bin bir nezaket de,
İncelik ve esneklikle


Savaşarak kabullen
Birlikte büyüyerek özgür ol
Kendini koru
Eğit dizginle!
Bir sızının doymamış şerefine..'

Renksiz Bir Avuç Gerçek


Dalıp gittim yine
Küf kokulu battaniyemin altında
Kuyruklu yıldızı gökyüzünde izlediğim
O karanlık gece yarısına
Yıllar sonra,
Bir başka gece yarısına
Evden sarsıla sarsıla uzaklaştığım o güne

O gece uzaklaşırken...
Keskin soğuk kaldırımlar
Çiçek çiçek kokuyordu her köşe
Üstüme düşen ay mavisi ışığı
Aklıma ve kalbime ait
Tüm sınırları zorladığım

Deniz kokulu rüzğar
Yüzümü her okşadığında
Kızılay'ın arka sokaklarında bulurdum kendimi
Ve yürürdüm
Bana ait olmayan ayaklarımla

Ağzımı bıçak açmazdı
Aklımda bir sürü konu köşe kapmaca oynardı
En çokta özlediğim satırlara bırakırdı kendini
'Sakın bir yere ayrılma
Bu kez mutlaka döneceğim...'

Daha farklı bir kâbus sanırım
Önüme bırakıp gittiğim dokuz yaş
Yaptığım bir anlamda
Büyümekle ilgiliydi galiba
Çocukluk işte !

Yazdıklarımı okuyorum şimdilerde
Gözlerimde yine o tanıdık endişe
Orada bir şey arıyor gibi
Ne kadar beklediğini hatırlamıyorum
Soluğumu tutarak
‘Zaman'ı düşünüyorum
‘Yaşam'ı düşünüyorum
Yaşamın soğuk gerçeğini
‘Gerçek beni ‘

‘Hadi kızım aç gözlerini ,
Eve gidiyoruz.' demeyecekti.
Biliyorum...

Dudaklarımdan dökülen kelimeler
İçimin derinliklerinde saklı duran
Aklım hangi coğrafyalarda
Geziniyor
Kalbimden geçip ruhuma aktığını
Ahhh..Görebilsem
Daha çok ‘bilinmeze' doğru olan
Bir yolculuk bu

Sokak lambasının altında
Ardımdan bakılsaydı
Aslında en yakınımdaki kişinin
Duygularımı köşe bucak gizlediğini
En uzaktaki kişininse
Aslında benim kendim olduğumdu

Utangaç ifadem bu gece
Bilmeceyi andıran
Kristalden yapılmış
Kırılgan çocukluk düşlerim
Sevmek, yitirmek, özlem...

Delice damarlarımda dolaşan
Bu yalnızlık
Zayıf ve ürkek tüm bu saydıklarım
Kontrolsüz yangına ait
Alevlerini salmış,
Silikleşerek benle kaybolmuşsa
Çocukluğum ve ben
İki gölgeden başka bir şey değildik

Hanımeli Kokulu Zarf




'Çoğu insan mucizelere inanır
Ben inanmazdım...'
Bilirim bilmesine de
Yaradan umudu en çaresiz anlarda yollar

Sokakların himayesinde
Kaldırımda oturduğu yerde
Huzursuzca sırtını dikleştiren ben miyim
Saniye bile sürmeyen
Kısacık bir göz göze gelme anı
Ne kadar ilginç
Biri çocuk diğeri ise yetişkin
İki kişinin yaşam çizgileri…
Ki başını yavaşça çevirmesiyle
Yüzündeki o masum ifade
Ardına gizlenmiş kendi yetimliğim
Beş yaş gözlerinde
Tek hatırladığım buydu işte

Oysa kendine çok da yabancı değilmişim
Mümkün tabii
Bendeki vefayı anlayınca
Yardım isteyen gözleri
Onlar da: 'Tercih senin' der gibi

Ama belki de haklılar
Taşları oynatarak
Geleceği belirleyen bizler değil miyiz

Yeniden düşündüm de
Yaşamlarımızın içinde
Bir saniyeyi geçmeyen
Tesadüfî karşılaşmalar ya olmasaydı?
Ya gözlerinde çözülmesi çok zor
Esrarengiz bir ifadeyle
Bu sana ait!
Demeseydi

Yavaşça uzatırken
Kayıp giden yıllar öncesi
Elimde ters yüzü görünen yine o sararmış ‘zarf'.

Daha fazla meraklanmışım
Bana bir şey söyleyecekse
Belki de bu yürek buna dayanamazdı
Yine de bağlantı kurmam gerekiyordu
Alacağım cevabı tahmin ettiğim halde
Dudağımın kenarını ısırmışım

Sesinde çok güçlü bir eyvallah
Ne yapacağını bilmez halde
Elleri dua eder gibi göğsünde
Gördüklerine ve duyduklarına inanmamış
Şaşkınlığında

 Ah ..Ahhh...
Umudun kökü sökülse
İmalı küskünlüğüm ifademde
Bahsederken nasıl bu kadar savunmasız
Ve zayıfım aklım almıyor!

Kısa bir bakışmanın samimiyetinde
Eminim kokladığımı hatırlıyorum
Tanıdığım birinin
Bu olsa olsa anamın 'Hanımeli kokusuydu’

Nasıl biriydi acaba şimdilerde
Neşeli, sakin, konuşkan, ağırbaşlı, espritüel
Ya zaman?
Zaman ondan neleri çalmıştı acaba?

Hala kimseye söylemesem de
Ruhumu sardığı düşüncesi
Bazen onunla atışmak
Birlikte gülmek
Eğlenmek
Ara sıra haylazlık yapmak
Büyüdükçe ciddi konularda
Birbirimize destek olmak
Veya onun mutluluğunu
Hüzünlerini paylaşmak
Hep bunları arzu etmişimdir

Ya bunlara yatkın olmayan yapım
Güçlü egom
Her istediğimi elde etmeye çalışan hırslı doğam...

Ama sanırım eksik olan:
Yalnız kalınca kaybetmekten korktuğum
Çocukluğum
Şimdilerde hiçbiri yok
Derin bir özlem duygusundan başka

Olur da ulaşmayı başarırsam
Ebedi hayatta iki parmak gibi yakın
Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle
Adımlarım zarif ve sessiz
Rabbim niyetlerimi ve gayretlerimi
Makbul eylesin inşallah!

27 Nisan 2014 Pazar

Düş Katili Bir Lokma Aldanış


 Öğüt alabilen yüreğim
Cüretimi bağışla sözlerimle
Kendi kabuğuna nasıl çekilir insan
Huzurunda sesimin tatlılığı şahit
 
' Öz ağlamayınca göz ağlamaz 'derler ya…
Mahremime dokunup
Duygularla boşaldım bu seher yeli

Hepimiz, 'Nefsim, nefsim' 'deriz
Biz kimimiz ki neye yeter gücümüz
Bizde ölümüne bir arzu
Rüzgârıyla bahçelerinden esen latif bir yel gibi
O çizgiden çıkan
Kendini suçlayıp kendinle savaşmaz mı?

Galibi olmaya çalışırken
Yine kendinden bir sen vermek
Nefsi tehlikeye düşürmek
Elbet yasaklama tatlı şeye olur



Üstelik gönül ehli nefesim
Ruhumun göçünde emrine amade
Yerimse düşüncemin içinde mahrum
Bir nefes bile aman bulamadan
Can orada karar edemez



Ve görüyorsun haddimi aşmışım
Gece gündüz kursağımda bir lokma aldanış...

Hislerim itham olurken
Cevap verme sadece yakınlaş
Ki kaydına bağlanıp kalayım

Niyazı soğuk dertsiz gönlüm
Ağzım ve kalbim üzerinde kilit var!
Özlemişim çoktandır kendim ile sohbeti
Düşüncem tasavvurun maskarası
Anlamayana göre bu bir kuru dava
Ümit ipliğini koparmış bir kere

Ne dersin
Temiz, saf ve hüzünlü niyazım
Seni yine de sana haykırsam
Korkarım anlayışın ifratına karışır alt-üst olursun…

Beynimdeki Korkunç Tarlam


 
 
Geçmişim nice korkunç girdaptan
Binlerce tekrara maruz kalarak
Şu anda burada sığınacak bir yer arıyorum

Hiçliğin ülkesinde
İçliğin Gülüyüm

Haydi, konuş dedikçe dilime
Hele de birileri dinleyecekse
Neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Oysa tam beynimde duran kocaman tarlama
Tek bir defa bakmaya bile akıl edememişim

Bilemiyorum
Gereksiz ayrıntılarla mı ilgilendim
Duruşuma
Ruh halime
Yüzüme yansıdı hayretle izlendi
Bilinçaltıma hayal yerleşti
İnanılmaz ama gerçek

Ters elimle yazarak çözecek olsam
Kayıt altında tutuyor kelimelerim
Mutlaka eninde sonunda geri dönüyor
Ta ki yeni kaydı,
Eski kayıttan daha güçlü hale getirinceye kadar


Desteğe ihtiyacım var desem
Burnumun dibindeki dostuma,
Bilinçaltıma...
Ama irade inzivadan çıkamaz ki
Şahsi sözlüğümdeki
Tüm olumsuz sözcükleri
Kaldırıp atasım geliyor işte bu yüzden

Özür dilerim ama uykuyu bile artık
Zaman kaybı olarak görüyorum
Bana uyurken,
Verdiği ilave ve gereksiz işlerle uğraştırdığı
Ve işini hakkıyla tamamlayamadığı için belki de


Başarısızlık diyorum, o da ne be ruhum
Yıllar yıkamadı emin ol
İki bilinmeyenli denklemi

Akıl almaz hatalar mı azmi sularda boğdu
Ama bilinçaltı kayıtlarımı tutan her kimse
Oldukça saf biri
Artıları-Eksileri koyuyor ya haneme

Bugünkülere müdahale şansım varken
Yapıcı veya yıkıcı
Ağzı -gözü var mıdır?
Yenilen- içilen biri midir?


Ancak bende muazzam
Şu hayal gücü yok mu
O anda bir şeyler uyduracağına eminim
Sıra dışı, korkusuz ve özgür
Bu, işte bana mükemmellik kazandırıyor
Ama anlayana...


Eğer bir gün güneşi yediğimi
Hayal ederken dilim yanarsa
Bilin ki,
Hayal gücüm keyif almakta!

26 Nisan 2014 Cumartesi

Öldürdüğün Aşklar İçin Şerefe



 
                                           Karanlık veya aydınlık seri hislerim;
Acıyı ve sevinci hep sana yazdım
Sana söyleyip kimselere söyleyemediğimi
Bağ bozumu sofrasına kilitleyip mühürledim
 
Özlemler harikulade
Yavaş ve nazlı
Mısralar ise musiki dalgasında
Sınırsız ve müessir
İfadelerse özverili dolup taşmakta
Neden ama sonucu başlangıcına ters
Mahrem veya haşin bütünüyle değişti

Soru sormaktan kaçınıyorsak,
Yüz yüze gelmekten çok
Üçüncü bir kişinin yanında konuşmayı yeğliyorsak
Birbirimizin hakkında karşılıklı
Yanlış yargılara varmıyor muyuz?

İnceden alaylı yara alan yüreğim
Bağışla ama anlamakta zorlandım
Özveri denen kavramı özümseyemedim
Bu izdivaç belli ki bizi ayıran uçurum

Kıyıya vardım ve yeniden
Gemisiz kalma duygusundayım
Oysa denizin bittiği yerde
O en büyük Okyanuslar başlar


Bitmez tükenmez alın yazı
Öldürdüğün aşklar için şerefe!
Sabretmeyi öğretemedin ilişkilere
En uç noktalarında zorladın
Susabilir miydiler yapayalnız çay, tütün ve kalemle
Niye bir uyuma, bütünlüğe varamadın
Beklerken nice usanmış yılgınlıklar
Canlı bir örneğin niteliğinde
  

Kaybedilmiş Soluk Bir Resim Bu


  
Hayat kaya temeller üzerine oturtulmuş
Sonsuz bir bekleyiş
Ortalığa saçılan değerler
Varsıl prensipler içinde
Tanıdık bir çift mavi göz...

Yapılan yalanlar,
Hırpalıyor sanki sade, naif hayatın resmini
Siyah beyaz bir vitray, masalda hissettiriyor
Gelecek bilmeden neleri getireceğini
 
Yarı karanlık bir dünya
Suskunluğu kadınların kutsandığı
Umutlarla yitik ömürleri
Donuk, ölü gözlerle izletiyor

Ya hayatı alışageldik biçimde yaşamadan
Geçirmiş onca insan
Beklenen bir geleneğe ait
Biraz şefkat, biraz samimiyet arayan

Gençlikse;
Hızla esen bir rüzgâr
Duyguları sağır eden
Cinsiyetsiz yarı karanlık gölgeden
Vesveleri, şüpheleri camdan
Küçük şişelere hayali raflara dizen
Bir gün dışarı koyan
Çıkmalarından korkarak...

Değişken ruh mu?
Belleğin keyfine göre çeker kendine
Alıp götürür bozguna uğratır varlığı
Yoksa hareketli dalgalar mı?
Yüzdürür düşüncelerde gülen yüzleri

Hey susku,
Buyur yüzü ellerin arasına sakla, sustur...
Bulamadım,  kaybedilmiş soluk bir resim bu
Tanıdık, tanınmamış bir sürü insanı doluştur
Zemheri olanca şiddetinle

Ateş sanrıya yol aç
Kaybolan bütün insanların toplaştığı
Karanlık bir yeraltı ülkesi hayalde
Aklını peynir ekmekle yiyenlerin
Huzursuz fanilerin
Kendini beğenmişlerin peşinde gezinen
Melek onları hiç beklemedikleri bir anda
Bedenleri ve ruhlarıyla
Alıp götürü verir o âleme...
Buzul çöllerinde yürürken
Görürler nice kendilerini