24 Ocak 2015 Cumartesi

Sevgili Anneciğim (Mektup)



Saat gecenin on iki'si kafamda cevapsız sorular. Odaklanmış tavana bomboş bakıyorum içten konuşmalar sorgu sualler. Bu yaptığım bir eziyet değil de nedir be ana. 
Sağıma soluma yatsam da dakikalar geçmek bilmiyor bir iç hesaplaşma ki ne hesaplaşma. Ne düşünüyorum ne düşünmeliyim onu da bilmiyorum. Aklıma geliyor koynunun sıcaklığı birde menekşe kokan simsiyah saçların. Zümrüt yeşili baharı andıran kocaman gözlerine bakarken ağlamaktan uyuya kalırdım. Oysa şimdi sabahın ilk ışığınla fırlıyorum yataktan ani bir baş dönmesi her yerimde bir ağrı sızı. Uykusuzum üstelik ne zamandır böyleyim bir bilsen.
Bugün ilk işim senin bana elceğizinle örmüş olduğun çeyizimden kalan kenarları işlemeli başörtümü takmak, terliklerimi giyip doğruca banyo gitmek. Yüzümü yıkamalıyım bu ağırlığı üstümden atmalıyım. Çarpıyorum suyu çeşme açık belli ki üç kere beş kere yeterli gelmiyor. Aynada göz çapaklarımı temizliyorum karşıma geç temizleyeyim dediğini duyar gibi oluyorum. Hani bakıyorum da göz çukurlarım iyice derinleşmişler. Başörtümden çıkan dağınık saçlarımı el çabukluğuyla düzeltiyorum. Senin saçımdaki örgüleri açarak, boncukları tek tek çıkarıp ta topladığın günleri ne çok özlemişim…
Ahh ahh ne de çok ak düşmüş saçlarıma. Sana ne çok benzediğimi babamda bir görebilseydi. Sahi o demez miydi ‘Bizim Heidi büyümüş.’ Kendime bir kahve yaptım şu an. Zihnimi açtım kırk yıllık hatıralar canlandı. Oysaki sen hazırlasaydın elceğizinle daha bir mis gibi kokardı ve o lezzeti daha bir başka olurdu.Koku deyince özledim be ana özledim kokunu bana nasılda kızım derdin bağrına bastırır, hafifçe sağa sola sallayarak kucaklardın.
Anam evimizi İzmir’in göbeğinde işlek bir ara sokak üzerinde satın aldık. Buraya yerleşeli daha dört sene oldu ve alıştım sanırım muhitime. Çevredeki bu güzel insanlara da zamanla alışacağım. Şehirde birçok arkadaş edindim. Zaten kocamın da ailesi burada, yalnız değilim sakın üzülme. Bu betonarme toprak tonunda apartmanın en üst katındayım. Kocaman balkonumdan seyrediyorum bu şehri, çatıları, kalabalığı. Yolda işine gücüne giden insanlar görüyorum kimisi tanıdık kimisi yabancı. Selam veriyorlar nazikçe bende onları gördüğümde selamlarımı esirgemiyorum.
Bu aralar evde bir canlılık var sömestre tatiline girdi çocuklar. Torunun Ahmet orta ikide takdir getirdi bu sene. Torunun Azize ise Lise üçte o da teşekkürü aldı bizleri mutlu etti. Onlarda göçmen kuşları gibi, bir gün tıpkı benim gibi uzağa göç edecekler. O zamana kadar himayemde güvende huzurlu yetişsinler Allah korkusuyla insan sevgisiyle büyüsünler. Şimdi yataklarında mışıl mışıl uyuyorlar ve her şeyden her kötülükten habersizler. Anam senden tek isteğim var o da dualarını sakın esirgeme çocuklarımın üzerinden. Kocamda uyuyor yan odada kapatayım kapıyı da yazdıklarımı duymasın benim bu yanımı bilmesin. Beni hep güçlü bildiler bundan sonrada böyle bilecekler. O kadar çok köy hayatını ve çocukluğumu merak ediyorlar ki hele senin bana anlatmış olduğun şu tekerlemeler ve hikâyelere bayılıyorlar. Hatırlarsan bana ilahiler dinletirdin bak aklımda,
"Rahmetinden bir parça bana da ayır ya Rabbi"
"Getirdiler buzağı bin Muhammed dediler, binmesem ya Cebrail ümmetim .binmeyince." Şimdide ben onlara söylüyorum. Bakıyorum da nasılda küçük elleriyle analarının sırtını sıvazlıyorlar tıpkı senin bana yaptığın gibi. Her şey seninle güzel, bu yağmur, bu yaş, yüzümdeki gözyaşının izleri bile.
Bugün ötelerde dağ eteklerinde sis hâkim ana. Hafiften bir yağmur çiseliyor toprağın kokusunu içime çekiyorum rahatlıyor muyum tedirgin miyim bilemiyorum. Burada bir iki kuş cıvıltısı, yavaş yavaş hareketlenen bir sokak, tek tük geçen arabalar, camilerden gelen beş vakit ezan sesleri başka bir şey de yok.Şu an köyümü özledim… Dağların keklik kokusunu… Karabaşı... Ne güzel süt verirdi. Buzağına taze otlarla beslerdim. O başıboş keçilerimizi içlerinde Boncuk vardı oğlak verirdi her sene onu da özledim. İbikli Paşa nasılda iki kümesin padişahıydı nasılda korurdu tavuklarını civcivlerini ya Hanımağa nasılda gagalardı en çokta ondan korkardım…
Hâlâ neden orayı terk etmek zorunda olduğumu anlayamıyorum. Baskı? Erken evlilik? Yoksa bir an önce oradan kaçma isteği mi? O zamanlar toy olduğum için neden bunu yapmaya gerek duyduğuma hâlâ anlam veremiyorum. Göçmen kuşlar gibi memleketime tekrar yol alsam, yağmurlarla bereketlenen küçük derenin soğuk sularına başımı batırıp çıkarsam...
Birazdan namazımı kılacağım. Kılınan her namaz sonrası rahatladığımı hissediyorum. Bu ne demek benim için biliyorum güne yepyeni enerjik başlayacağım. Çok şükür Allah'ım hamd olsun bu güne de. Anam birazdan oğlunda kalkacak işe gidecek. Esnafın kepenklerini açtığını duyuyorum. Ocağımda mercimek çorbasını pişirsem de kapıdan uğurlasam bir de pencereye çıkıp el sallasam. Dış kapıdan çıkmasıyla mutlaka yukarı doğru bir bakış atar el sallamak vaciptir.
Adım Kader tıpkı kaderim gibi ne kadar bağdaş bir isim konulmuş. Kızın şimdi oturmuş sana yazıyor sayısını bilmediği yırtıp attığı mektuplardan biri bu. Birkaç esnemeyle elimi çeneme dayarken aynada kendimle konuşuyorum. Ana başardım bu sefer iki elimde alnımda bütün yüzümü kaplamış içten kocaman bir şükür çekiyorum çünkü biliyorum ki bu mektubum artık eline geçecek ve ben yaptığım bir hata yüzünden artık acı çekmeyeceğim.Selam ve sevgilerimi yolluyorum.Umarım bu gurbet bir gün biter ellerinden öperim kızın Kader.