8 Kasım 2014 Cumartesi

Yüzleşmek İstemediğimiz Gerçek Ne (Öykü)

Gecenin kalbine saplanmış bir hançer unutulmuş bir maziyi bitirebilir mi?
Hafif bir kırıntının esintileri dağılır dağılmasına, sanki hep bir ağızdan mırıldanan melodiler gibi bizi sevdiklerimizle sınar.

Yanılmıyorsam rüzgarın ılık nefesiyle taşınıyoruz; tenine her birimizin dokunan yorgun düşlere.Defalarca anın resmedildiği,fırtına grisi bir tuval içine düştüğümüz. Yüzümüzde beliren ifade yaşananlara bir beden büyük geliyor. Adapte olmak için yoğun bir çaba harcıyoruz lakin hep mi sahibine küs yüreklerimiz.
Duygu yoğunluğunda yine bu akşam. Önümde bir kahve fincana uzanıp dosyalarıma dalıyorum. Beş dakika; birazdan tüm civar karanlığa bürünecek.Bir caddeye bakıyorum erguvan ağaçlarıyla bezenmiş. Boyaları dökülmeye yüz tutmuş evlerin balkonlarında mozaik çiçekli saksılar. Can sıkıntılarını gidermek için sohbet eden esmer tenli kadınlar.Ya şu hırpani kılıklı hamallar. Çalı süpürgesini andıran kırçıllı sakallılar.İte kaka ilerlemeye çabalarken sırtlarındaki ağır yükler. Bu insanların hikayelerini kimseler bilmez bilmekte istemezler. Her adımda mutlaka birisiyle çarpışırken bir an önce kurtulmak istercesine bakışlar. Ya şu evsizler... Mesken edinmişler çevreme iti kopuğu ne ararsan var işte. Az ötede şuh bir edayla yürümekte olan güzel bir kadın boynunda beyaz fuları gevşetip etrafı seyrediyor. Bakışlarınla kesişiyor gözlerim kırmızı mini eteği uzun kızıl saçları. Bir banka oturuyor işveli bir tebessüm gönderirken havayı yumuşatıyor. Sanırım hayatın tüm karmaşasını arkasında bırakmak niyeti...

Çok şey mi birikmiş yüreğimle söyleşirken. Şaşkınlık etrafı gözlüyor.Yıllardır gizemini koruyabilmem için böyle tozlu raflarda sükunetle bekledim. Sanki bir antikacının en eski bir yadigarıyım. Hiç bahsetmezdim en yakın arkadaşlarıma yaşam mücadelemin kırılgan halkası içinde bedenimden, geçmişimden yada geleceğimden. İlginç ama ağlama artık diyor ekseninde dönen hikayem. Geri dönebilir miyim... Aradığımı buldum diyebilir miyim... Bir noktada kilitlendim yanaklarımda oluşan gamzelerim gülmeden bir nevi çukurlaştı. Hal hatır soramadan şaşmaz bir zaman kalıbına oturmuş belli ki yüreğimin sesi. Seyrediyorum olduğum yerde can sıkıntısıyla kıpırdamadan. Çevremdeki detaylar, ya şu bilinçli tesadüfler kaleme alınmış her defasında büyülü bir alemin içinde, sanki makyaj yapılmış gibi meydan okumalar?

Belki de bu yüzden kuralları adamakıllı öğrenmeliydim;daha çocukken çığlıklar atarak kir pas içindeyken.Çaresizlik dolu gözlerimin önünde gıpta edildiği kaç sayılı kişiden biriyim ? Kendime itiraf etmekte bile baksanıza zorlanıyorum. İstemsizce dudaklarımı sık sık ısırdığımı hatırlıyorum.
Baştan başa katederek hayatım boyu süren sessizliğim. Bir kaç senenin birikmiş keyfi kaçmış duyuları bunlar.
An gelip çattı işte tam da bu güne, oğlumun 1 inci yaş gününe... Baş parmağım klavyenin üzerinde bir şeyler yazmaya çalışırken ‘orada mısın aşkım?'diye mırıldanıyor bir ses. Kapı her içeri doğru açıldığında bana yaklaşan sevgili kocam. Ah onu ne çok sevmişim. Kör karanlıkta bir süre hayran bakışlarla izliyor beni sessizce. Lakin ruhumu sıkan bir cenderenin kıskacında kıvrandığını hissediyorum.Vücudunu duvara yaslayan soluğunu tutan bir tablo sanki.Yıllardır evimde telaşlı bir yüz ifadesiyle gezinen bir an için bakışlarını benden kaçırmayan kafasından kim bilir neler geçiyor. O da biliyor küçük bir sallantıda bile sinirlerimin ne kadar zayıf olabileceğini. Bu yüzden sanırım bana karşı nazik sevecen.Yerimden kalkmadan 'Kahvenin yanında senin için pişirdiğim çöreklerden alır mısın?' deyince, içten bir tebessümü yüzünden eksik etmedi. Teşekkür eden bakışları arasında gözden kaybolduğunda onu ne çok sevdiğimi bir kez daha anlamıştım . Artık kabullenmemiz gerekiyordu, ikimizde eskisi gibi olamayacaktık.
İster istemez yüzümü pencereye doğru çevirdim ve sabah güneşinin pırıltılı yansımaları altında kahvemi yudumladım. Bütün bir yıl boyunca tartışmaktan kaçındığımız önemli bir konuyu kendi zihnimde bir defa daha tartmaya koyuldum. Anlamıştım ki o lanetli gün ikizlerden birini kaybetmem Allah'ın takdiriydi. Bu tahribattan kocama yinede söz etmeye karar veremezdim son günlerde yaşadığımız gelgitler iyice bunaltıcı olmaya başlamıştı...
Çılgınlık bu biliyorum hemde ne biçim çılgınlık! Peşine takılıp yarattığım canavar yine kendim ya nasıl bir art niyet, bu nasıl bir insafsızlıktı.Yüzleşmek istemediğim gerçek ne? O kaza olmasaydı şimdi evladımız yaşasaydı canım acıyor hemde çok ya onun canı onun canı yok muydu ki !...Ayrı güzergahlardan geçip aynı noktada buluşan kasılıp kavuran insanı nefessiz bırakan yoksa aşkın son demleri miydi benliğimde sorgulanan?
Ya ilişkimizde kontrolden çıkan ihtiraslar,erdemli idealler.Bu dengesizliğin ne olduğunu tam olarak kestiremesem de düşüncelerimde açılan gedikler aldığı yaralar. Bu düşünceler kesin bizi birbirimizden ayıracak. İnşallah bu hadde gelmeyip yaşantımızda sürprizler olur Yarabbi!.Zoraki kabullenmeleri hesaba katmadığımı bilsem de bu tespiti yaparken diğerlerini görmezden gelerek vicdanımın hassas terazisinde tartılmadan şaibeli kararlar almamayı öğret bana.
Çatallı bir yılan dili gibi tedirgin bu yaşanan hayat. İlla ki sarsıntılarıyla bizi sınayacak.Tek isteğim halbuki iyi bir anne olabilmek, sıcak bir aile ortamında hayatta kalan evladımızla çocuk sevgisini bu minnacık yürekle devam ettirebilmek.

Son bir sözle kapatmak istiyorum bu yüklü duygularımı.İster uyun ister uymayın bende kalmasın yeter ki.Geçmişteki yada gelecekteki yaşanan olayları değerlendirirken lütfen biraz daha mantıklı olalım. Çetrefilli sorularla hararetlenmek bize olduğu gibi sevdiklerimize de zarar verebilir. Arzular sümen altı edilip düzeysiz bir tartışmaya dönüşmesin lütfen. Neden bunlar doğamızda aykırı çelişkiler, sorarım. 'Vicdanımızla hesaplaşabilmemiz için,gerekirse kendi kendimizi mahkum edebilmeliyiz.'
Bu erkek olsun kadın olsun bunu başarmalıyız her şey evlatlarımız ve sevdiklerimiz için. 

6 Kasım 2014 Perşembe

Hayat Tahmin Edilemez Bir Minval



Unutulmuş bir maziyi eşeleyerek

Gecenin kalbine saplanmış bir hançer

Kaderine lanet okuduğu anın resmedildiği bir mekan

İçine düştüğüm fırtına grisi bir tuval 
...........



Erguvan ağaçlarıyla bezenmiş caddeye bakıyorum 

Boyaları dökülmeye yüz tutmuş evlerin balkonları

Can sıkıntılarını gidermek için 
Sohbet eden esmer tenli kadınlar...



Hırpani kılıklı hamallar

Yaşam mücadelesinin kırılgan halkası içinde

Çok şey mi birikmiş şaşkınlık etrafı gizlerken
İte kaka ilerlemeye çabalarken
Sırtlarındaki ağır yük
Her adımda mutlaka birisiyle çarpışırken
Bir an önce kurtulmak istercesine hızlı adımlar...



Az ötede şuh bir edayla yürümekte 

Güzel bir kadının bakışları kesişiyor 

İşveli bir tebessüm gönderirken
İşe yarar bir şeyler bulmaya çalışıyor
Yüzüne yayılıyor ifadesi sarsılmaz bir güven...



Ya arsız gülümsemenin ardına gizlenen şu adam

Yıllardır sekteye uğramadan 

Devam eder ya bu seremoni
Ağlama artık diyor ekseninde dönen hikayem



Şaşmaz bir zaman kalıbına oturmuş

Olduğum yerde can sıkıntısıyla kıpırdamadan 

Çevremdeki detaylar 
Bilinçli tesadüfler
Sessizliğin donuk ritminin duyuları bunlar



Belki de bu yüzden kuralları adamakıllı öğrenmeliydik

Daha çocukken çığlıklar atarak kir pas içindeyken

Çaresizlik dolu gözlerinin önünde gıpta edildiği
Değerli malların alınıp satıldığı bir pazar



Ahhhhh...

Sarhoşluğunda nidalar savuran Estelyam!

Ruhum sıkan bir cenderenin kıskacında 
Kıvrandığını hissediyorum yüzsüz bir tavırla



Çılgınlık bu hemde ne biçim çılgınlık!

Peşine takılıp yarattığım canavar

Ayrı güzergahlardan geçip aynı noktada buluşan
Kasılıp kavuran insanı nefessiz bırakan



Ya kontrolden çıkan ihtiraslar,

Erdemli idealler

Biliyorum yazgımın seyrini değiştiremeyeceğimi
Biliyorum kifayetsizliğine kahkahalarla güleceğini
Ama şu bir gerçek
Kalbimde aydınlanacak bilirim 
Hayat tahmin edilemez bir minvalde gelişiyor


1 Kasım 2014 Cumartesi

İfade-i Meram


Hayata namı dilber sarsam usul
Neyleyeyim adım olsa Rüveyda, Saliha...

Kolay mı kendi zannınca gönlümdeki esrarı 
Bürünmüşse aşk beklerken adam sandıklarım
Küfrü sakın söyleme dedim sonra dudaklarım
Görelim kim ak kim karaymış vesselam

'Fısıltıyı ancak, duyması amaçlanan duyabilir'
Soluk soluğa kalır yinede gökyüzü utangaç
Durup bir mucize gerçekleşmesini bekler
Sen ki sözlerin iyi anlaşılmıyor derken
Kader!.. deyip geçer
Unutmuşken kendi adını özlemek 
Bir Cellat ki, ayrılığın boynunu vurmuş!
Bağışlar mı bakma sevdiğim alışkanlık der

Bilir acı üzerine sınandı mı konuşur
Her saba da günü yoklayan mülteci
Eğer ki kalem kudretinde düşlüyor ise 
Lütfunla iki gülüş yazmasını da bilir

Bak ne diyor sırrın sahibi beynime
Fikrimi gusle ettirmeli gözlerime 
Örtülmüş bahane iki avare ayak izime

Anlaşılan bazılarının gamzesine yarabbim kalbini verir 
Varlığınla şükürdür deriz güllerden bezeme 
Utangaç çocuklar dillenir şimdi ta içlerinden

Dinle beni derim;
Kah kuyu başında kah dibinde konuşurum 
Bin neşeyle içim dolup taşar ya
Sen benim özlemini çektiğim her şeysin
Duruşum yüreğimle bilesin masum yetim 
Okşanmış ellerimle çekilmiş tespih taneleri 
Üşenmeden dua ederler ya bismillah diye

Yalvarışlarım ki duyan Rahman az ötede
Bilirim gönle doğan manalar bolluğunda 
Kusuruma bakma yine nefesime sarılmışım
İçimdeki pınarın hüznü bilen çünkü bir tek sen!

Kim unutup gitti,kim bıraktı bizi
Şehadeti olsun bu şiir 
Yalanı yok yandı yüreği ifade-i meramınla