9 Temmuz 2015 Perşembe

Anlam Denizim





Bu bir tanıma evresi mi yoksa?
Duygularım ve bedenim 

Hayallerim ve ideallerim 
Besleniyorum
Senin için var edilmiş
Senin için yaşıyorum der gibi

Sor sorabilirsen
Acılar ve sancılar yarım kaldığından beri
 Kendini gerçekten tanıdın mı?

Bilmelisin tanıdıkça sırı hüznü
Yaşamak zorundasın bıraktığı izleri
Sürüklenen yerlerin derinliği
Ne yapsan da yükselir

Hoşnut dünya bir beklesen
Bir nefes kadar yakın bir o kadar uzak
Bir aynanın derinliklerinde seyredebildiğin
Varlığını yine de tercih ettiğin

Korkma diyorum telaşlanma
Yokluk bilerek veya isteyerek 
Sonsuz bir anlayışıyla buluşur
Dilinde değdirdiğin dualar 
Çekilir nice salavatlar
Sonu mutlu ya da mutsuz

Çocuktur, kadındır, annedir, sevgilidir derken
Baksan hal bu ki 
Boş yere rastgele değil
Kim kandı, kimler aldandı
Kim öz-canını yaktı
Kimler daha yandı
 Bunca insanın
Hiç hesaba katmadıkları karşılarına çıkıverdi

Soru versen ya yüreğim
Bilir misin aşk bende nedir
Hissettirebildiklerimden telaşına kapılırım
Bir kıvılcıma dokunuveririm
Üşürüm 
Gerçekten üşürüm

Sense merak etme dersin 
Başkalarının seni ciddiye almasını beklersin
Öyle basit sıradan bir şey değil ki
Önemlisin
Kıyısında kalsan da 
Denizin suyunu elden geçirip incini buldurursun

Çok şükür  sahipsiz değilim
 Varlığımsa yük değil
Var eden Rabbın kalbimi biliyor 
Güzellik gelip geçici de olsa  
İçimdekiler kalıcı bilirim

Korkuyorum yine de 
Şu âlemi seyrimden
Kadın /erkek egemen toplumun açmazlarından
Bir ateş düştü
Kendi kendimin sanırım ellerime
Kalabalıkta unutup telaşlanıyorum
Arkamı dönüp gidemiyorum
Yanlışa düşüp acı çektirmeyi istemiyorum

Ah be yüreğim!
Değer verdikçe değerin artar diyorsun
Kendini bilmeyişinden kaynaklanıyor diyorsun
Oysa ayrılıklara ve vedalara üzülüyorum
Sevdiklerim gidiyor, 
Sevenlerim uzaklara dağılıyor 
Ya kalbim
Acı çekerek ağlaması

Ve her şeyin dağıldığı gün, 
Her işin sonlandığı gün 
Hiç ummadığın bir yerde olacağım
gün
Hiç beklemediğim güzellikler içinde
Her şey sevimli şefkatli
 Merhametin kucağında ağırlayacaklar beni 
Ki bunlar benim hakkım 
Derin bir mahcubiyet içinde
Minnettarlığımı ifade edemez haldeyim

Al işte yaşamın iniş çıkışları 
Ya hayatın özü
Her birinin içinde anlamlı birer hikâyesi 
Kalıcı duyguları bırakıp gitmeleri..
Hayal kırıklıkları...
 Ya sevmeleri...
Çocuksulaşmış
Zekâlar... Yalanlar...Türlü türlü oyunlar

Şimdi aklımdan geçenleri anlatıveriyorum da
Bir daha dinleyeyim anladıklarımı deme sakın
Bu nasıl bir yolculuk
Sonsuz ve de dipsiz anlamıyorum!

10 Haziran 2015 Çarşamba

Bir Tarihte Göçüp Gitti



Biraz hüznü dinlendirsem
sözlerimin özlemini hissettirsem
yaşam hayat hikayelerinle örtülüyor 
bir mahzun bu yüzden

Biliyorum kendimle büyümüşüm 
yaş kemale erince 
menevişe gözlerini hayal eder gibi
başım hep yukarıda ve dimdik

Anlatacaklarım çok belli ki, 
görüp geçirdiklerinden memnun
kaybettikleriyle içerlemişler

Koskoca bir tarihin varisi 
yetmiş altı yaşında sizlere ömür
sarhoş etmemiş onu bu zenginlik 
lakin terketti, 
terketti de gitti 
yinede gördükleri ve yaşattıkları 
ihtiyaç duyacak 
bu havayı ciğerlerimde teneffüs ettirmeyi!

Anam her vakit; 
Gülen gözleriyle kapıda karşılardı 
‘Bir tane çiğerim yanıyor 
yapsana şarapla iyi gider', derdi. 
Hamsi, sardalye, kolyoz, koloridye... 
bunlar tam rakı mezesiydi 
keza biber turşusu 
bizzat kendi elleriyle yapardı

Ona göre içki içmek büyük bir sanattı 
sarhoş olamamak kaydıyla 
içmek lazımdı! 
‘sonra küfelik oldu' derlerdi 
meyhaneciliğin raconu 
işte burada ortaya çıkardı...

Birazdan yağmur yağacak; 
Nemin ağırlığı binmiş yorgun bedenime 
içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı 
baktıkça bu haralı gürelere
kalbim geçmişe ziyade üzgün

Notlarını bulmasaydım 
kısmen unutmuşum özüm!

'Şimdi içimde altmış senelik meyhaneci 

boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik 

ondan yadigâr kalan bir parça 

işin akabinde dede mesleği...'

Oğlum! 
sedef eller gitse de
beni kulaklarını dört aç dinle, 
beşi kız iki erkektik 
küçük küçüklüğünü bilirdi 
büyük büyüklüğünü 
bir ahlak vardı 
bir görgü, bir bilgi, nezaket...

Kadın üç şeyle güzeldi; 
parmakların uzun ve inceyse 
akıllı ise 
sivri dilli değilse

Nerede kaldı şimdi bu insan mozaiğini? 

Değerini bil insanlık yok edildi 
onlar ki hepimizin gerçeğiydi...

26 Mayıs 2015 Salı

Grileşmiş Gül Yürekli Sevdam



Yüreğimi aklımın emrine verdiğimde
kim bilir o anda 
zihnimde neler kurgulanacaktır.

Son bir umutla haykırsa beden
Düğüm mü? Kör düğüm mü?

Belki duygularımın saflığınla
tutacak uçurumun kenarında bir dilek
her iyi şeyde olduğu gibi
sancılı bir bekleyişin sonucu
su-i zanları kalbime davet ederek

Sen yine de gül atmaya devam et...
_____________

Bilirim hayat deli divane alıkoyar
hele ki koşulsuz sevmeyi bilene.
Belli ki ayarlanmış köstekli saat 
vuruyor demi iç güzelliğine
hep sevgi ve saygıya 
ya kırarak ...
ya da üzerek...

Kendimizi kandırmayalım sorgulayalım
mantık melekeleri ile yürek melekeleri
elimizdekinin kıymetini bilirken
neşv-ü nevayı bulmaya çalışacaktır

Ertelenen 
esirgenen selamlar
bir türlü gösterilemeyen tebessümler
’kimseye kırgın değilim’ demeler
geri durmayacak yinede vefasız sevmeler

İnsan yinede en çok istediğine ram olur 
hoyrat bir el gibi sağa sola savrulur
birde aşkın hissiyatına tercüman olduysa
çizer istikameti 
kalbinde yorulur

Akıl şirazesi şaşmış olanlarınsa
hapsedilmiş fısıltıları vardır avuçlarında!

Bıraksalar yürek bahçelerinde 
çatışır içi boş sözcükler
parmak izlerinde kalır büyüsü 
lakin öz eleştirme yapmadan
öze de dönemezler

Şimdi inadına haddi aşanlara
muhabbeti yok sayanlara
elime kalemimi alırım
’gözyaşlarından oluşur pişmanlık’
yarayı dilinle sar derim.

Eğer aklıma yenilseydim gönül
idrak edilemeyen can kime ait şimdi derdim
mazi senden kalan, tense benden
çöp sepetine atılıp ya unutulan
yakışmaz bize özümüze 
bu kadar şeklen beğenmeler

Çok şey mi bekliyoruz?
İçimizde yürüyen onca sevgi 
bilerek ama bilmeyerek
med cezirleri ile bir hayli fazla

İhanete uğramış 
onlarca insan izleri
sayfalar arası nefessiz kalışları
ellerinde ve dillerinde aynı temennileri
dört elle sarılsın diye 
sızlayan diz(e)leri.

Hayat tercihlerle sürer be sevdam!

23 Nisan 2015 Perşembe

İsminle Şiir' Lendim Yalan Mı


Yüreğim,
bazen insan kendinden gider ya
özümün sözünü bilir misin ki

sana idi aslında tüm bu içimde büyüyen besmeleler


henüz eskimeyecek
dokunamadığım mıdır özlemim
ama vuslata 'kal' diye aklımda yaşarım
bir 'belki' diye hasretler biriktiririm
dinmez bak ki avuçlarımda
bir kesikten sızar acı seslenmeler
dökülür katre katre dilime
dudaklarımın kıvrımına yerleşir 
her duruş gizliden vav halim oysa


gayrı mütevazi sevgidendir
verilen söz var dudaklarda
dindirmede git hadi ıslak kirpiklerde
hele ki hassas hatırlarda
sırtında zaten iki büklümdür 
düşlerin


bir ateş vardır sol yanında 
ruhu nasıl ettiyse kalmıştır gebe
dillerde Şehriyan türküleri
avuçların içinde bir serçe
uçuver dedikçe
vayyy ki... 
kaç kez pusuya düşmüştür münasebetiyle
hemde ne vayyy
takılmıştır o kara badem gözlere
bir içimlik dilemmaya
yakarış değdikçe bulutların koynuna
kendi bendinde göğünü yitirmiştir


meğer kaç uykuda Elifliğe göz dikilmiş
ciğerlerin sisine yerleşip biti verilmiş
böylesi sevda işte ateşe yanık
sağır olan tek söyleyemediği
etten kemikten kollarında
belkiler ile yol gözlemlemiş


hadi uyandır beni
bu gördüğüm zamansız bir düş mü?


sonra mı? 
hayat anladı da sen anlamadın ya
illa ki haykırmalı mı anladığı kadar
kendine gel be yüreğim 
biliyorum feryat edenlerin hali vaveyladır
her bir yanını ıslak nehirler sararmış da
bilmiyorsun zaman akmıyor takvimlerin belinden


çözemedin mi halen
iki lam birbirine sarılmalı
yuvarlanıp son harf misali peşinden gitmeli
evet evet 
Elif bir ağaç ise bende onun dalıyım
dokun ahhh ah 
yinede kahkahalar atayım
nefesin ok değil hançer de olsa
iliştir paslı iğnelerini kaburgamın ortasına
mühim değil
budadıkça nefesimi Azrail
içimde öyle bir depreş ki
daha bir gür çıksın sessiz soluğum
lakin beni azat et 
azap çekmeyesin sevdiğim!


geçenlerde içime öyle bir köz düştü ki
her ikisini öyle birbirine karıştırdım ki
sandım kayboldu masumiyet yokluğuna
aşk işte neylersin yüreğimmm
Sahi ekilmemiş bir sevda 
nasıl budanır 
nasıl beslenir böyle boşluğuna
yoksa şu şizofren yaktığım kağıtlarım
mahsur kalbime yazılmış birer dert midir?


hem dal ol, hem vav ol dersin ya
vallahi ben şu kulluğumda 
isminle bile şiir-lendim
yalan mı?


27 Mart 2015 Cuma

Bir Sızının Vasiyetidir Bu Şiir

Mor menekşelerin gri susuşları 
Kuytuda açan acının rengi 
Tek gecelik sadakalarıın biçareleri
Kıymeti bilinmemiş gecede kör
Verilmiş sözcüklerle 
Aforoz edilir
Kendi sessizliğinle öpüşür.


Mutlu ve Özgür ihtilaller
Nereden geldi tüm bu ölüm susuşlar
Ateş kendilerini yaprak uçlarında yakar
Yinede şiir kokar hercai menekşeler
Tazesi düşer şafağa biriktirir


Aşkın tozlu raflarına kaderi serip
Farkındalıkları parlak beyaz bir ışık
Lakin keşfetmeden sınırı tahammül
İçsel yaşantının gitmeleri..


Hayat sadece yürek atışı! 
Hiçbir şeyi yargılamadan
Her şey olduğu gibi kabullenen

Oysa yanı başında çiçeği burnunda ak günler 

Saklarken huzmesini nefretlerin?
Gündelik telaşlara göz yaşı ile düşer
Gittikçe çöreklenmese damarlara
Yoksa güngörmemiş acılar çekilir 



Oy benim dört duvar lunapark sessizliğim..

Oy benim kanadı kırık ısmarlama arzularım

Bahara berduş zamansız yağmurlarım 

Küçük bir serçede kadınlık düşlerim

Yalın ayak geçip gidiyor bir gün daha
Ardından gitmeliyim...


Dahası var
''Yağmalanıyor dil 
Kanı çekiliyor
Sinirleri bozuluyor
Endişeye kapılıyor
Tutuklu bir merminin en zayıf yerinde 
Ha patladı ha patlayacak!..'' 


Biliyorum..ahhh..ahh
Farkına varacak biliyorum
Yazacak hep dip not aşkına
Yüzün sureti düştükçe renklere
Usulca kendine..
Yağmur kokulu düşlere
Karşısında bulacak Eylül'ü?


Hastalık, ölüm, talihsizlik kaçınılmaz
Uzatacak elini doymamış yüreğe
Kırılgan düşbükenlerin
Yetim bir çift yolcusu gözlere
Bir uzun havada yaşanacak sözcüklere..


Ahh..Uysal ömür!..Ahh
Bilirsin ışık karanlığı yargılamaz
Ne kadar güçlü olsada sol tarafa 
Kabulleniş her nefesle damarlardan çekilir
Bir bağımlılık yaratır 
Bilip bilmeden zaman sarhoşluğuna


Yaşamın sınırları ve kaçınılmazlığı 
Gölgeleri karaltan tahammül
Aradığın biçareliği
Her istediğini yapan hain uçurum! 

Az sonra
Kendin boğulurken siyahın keşmekeşliğinde
Yırtık bir perdenin ardından fısılda
Huzuru boğuyorsun parmakların arasında..

Ah leyli/m sarılışlarla
'Bin bir nezaketde, 
İncelik ve esneklikle 
Savaşarak kabullen
Birlikte büyüyerek özgür ol
Kendini koru 
Eğit dizginle!
Bir sızının doymamış şerefine..'


İlknur Yıldırım


18 Mart 2015 Çarşamba

YAŞAMIN TEK BİR ANAHTAR CÜMLESİ VAR şiir İlknur Yıldırım yorum NİLGÜN PAKSOY & SES VE KLİP TASARIM



Ben biliyorum artık 
Bir telaş sözcüğü ile başlar mübarek
Eli öpülesi sonsuzluk!
Ziyaret süresi kısa lakin ayrılık 
Cümlelerin ilk yarısını söyleyebilmek 
Diğer yarısıyla bir başka bayrama kalmak..

Mezarına gelemedim biliyor musun?
Kaçıp kaçıp toprağını öpemedim
Kurban olduğum 
Özledim..
Üç beş nöbetlerinde soluğum

Biliyorum üzüleceksin ama yinede 
Küçük bir düşün çocuk bedeniyle
Öyle çok acıyor ki sol yanımla
Büyütüyor büyüyorum beyaz güvercinle

Hani saçımı okşar çakal kızım derdin ya
Telaş yapma bu bayram sabahı ANNE
Bekledim yine beklerim sabırsızlıkla!

İnleme öncesi 
Bir gece uçuğu... 
‘Demli bir çayını içesim geldi 
Yaptığın su böreğini yiyesim geldi
O uzun keyifli bayram tatillerini
Ev gezmelerini
Kısa hal hatır sormalarını
Bayram şekerlerini
Kolonya ikramlarını
Bayram harçlıklarını
Ve daha bir dolu küçük ayrıntıları'
Özleyesim geldi..

En çok da dualarını özledim ana!
Yüreğimde damla damla
Belki durgun sana
Belki de yorgun bana
Yinede mutlu
Yinede umutlu
Yinede sevgi dolu
________________

Kaç tespih dağılır çığlığım da 
Sol yanım vaveylada 
Duymasam da gülüşünü savur sineme 
Öleyim bin defa da olsa ‘nefessiz' sesine!

Sığdırabilmek uğruna 
Ağlamalar ardına
Hissettiririm yinede göremese 
Ve Eylülle anlatırım çokça
Yarım yamalak yüreğime

Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler 

Ey Hayat!
Bilemedin değerini nasıl bildiğini..
Kırılgan ve saydamlığını
Karşılıklı suskunluğunu
Neyi nasıl anladığını
Sondan ilk cümleni
Silik ve okunaksızlığını
Kim kimi unutmaz bu ateşler/ağıtlarını?..

Geceden nasıl olsa sıraya girdiler
Bir inatla göz kapaklarıma isyan ettiler
İtiraf içeren gözyaşlarını ruhuma sundular 
Bildiler de gittiler, giderken de bildiler
Şimdi ellerin o ses olsalar
Ki ben sussam öpsen, dağılır bu sisler!..