Siz de benim gibi zaman zaman kınalı kuzumla neden dertleşmeyeyim diyenlerdenseniz beni anlayacaksınız. Elime her kalem alışımda kendimi elbette bir yazar ve şaire sıfatına koyamayacağımı biliyorum .Ama bir annenin kızına yazmak istediği o kadar çok şey var ki hele hele konu dertleşmek ise.Bu düşüncelerime ne kadar katılırsınız bilemiyorum ama ben uzun zamandır içimde birikenleri siz gönül dostlarımla paylaşmak istedim.
Orson Welles'in şarkısındaki gibi: Ben, genç olmanın ne demek olduğunu bilirim ama sen, yaşlı olmayı bilmezsin...
Günaydın içimin gülen yüzü... Üç harfli alfabemi öyle güzel konuşturmak isterim ki kendimle görüntüm arasında ki ayna bile çekilsin aradan.Her harfim sevdaya,mutluluğa ve güzelliğe götürsün seni ve sevdiklerini.Artık on altı yaşındasın .Sanma ki dünya senin etrafında dönüyor. Daha iki yaşındayken kendini bilir bilmez; tüm renkleri, tüm çiçekleri , yağmuru, güneşi ve yıldızları sana ileri yaşlarında motive olsun diye masalla karışık anlatırdım.
Sense üç buçuk aklınla nasıl da her şeye kulak kesilirdin ,bense yorumluyordum hayatı bilinçsiz ve hunharca...
Bu mektup sana çocuk tüm öfkemle, kızgınlığım, yorgunluğum, tüm özverimle hep aynı minval üzere bir kısır döngü içinde merhaba hayat ben varım demen için yazdığımı bilesin.Bugün dökülmüyorsa dilimden mıçmıç sözler, sevgimin azaldığından değil aksine..Sen üzemezsin beni karşıma alıp konuşsam her şeyi bırakıp ,kızımsın işte! Nasıl bakarsam sana öyle davranırsın ve ben bazen unutuyorum seni karşımda nasıl şekillendirmem gerektiğini.Dağınığım canım ne duyduysam sadece onu yaşıyorum.Ne yaparsan yap, engel olamıyorsam krize girip, karşında konuşuyorsam, kendime pay biçiyorum demek ki.Örnek olan ben, bağrımda taşıdığım bildiklerimi hissettiren yine ben.
Günaydın içimin gülen yüzü... Üç harfli alfabemi öyle güzel konuşturmak isterim ki kendimle görüntüm arasında ki ayna bile çekilsin aradan.Her harfim sevdaya,mutluluğa ve güzelliğe götürsün seni ve sevdiklerini.Artık on altı yaşındasın .Sanma ki dünya senin etrafında dönüyor. Daha iki yaşındayken kendini bilir bilmez; tüm renkleri, tüm çiçekleri , yağmuru, güneşi ve yıldızları sana ileri yaşlarında motive olsun diye masalla karışık anlatırdım.
Sense üç buçuk aklınla nasıl da her şeye kulak kesilirdin ,bense yorumluyordum hayatı bilinçsiz ve hunharca...
Bu mektup sana çocuk tüm öfkemle, kızgınlığım, yorgunluğum, tüm özverimle hep aynı minval üzere bir kısır döngü içinde merhaba hayat ben varım demen için yazdığımı bilesin.Bugün dökülmüyorsa dilimden mıçmıç sözler, sevgimin azaldığından değil aksine..Sen üzemezsin beni karşıma alıp konuşsam her şeyi bırakıp ,kızımsın işte! Nasıl bakarsam sana öyle davranırsın ve ben bazen unutuyorum seni karşımda nasıl şekillendirmem gerektiğini.Dağınığım canım ne duyduysam sadece onu yaşıyorum.Ne yaparsan yap, engel olamıyorsam krize girip, karşında konuşuyorsam, kendime pay biçiyorum demek ki.Örnek olan ben, bağrımda taşıdığım bildiklerimi hissettiren yine ben.
İğneyi de çuvaldızı da kendime batırıyorum ama canımı yakan o ince sivri uç değil, ağzından çıkan yeter anne git başımdan, deyişin oluyor... Nasıl giderim yahu??? Kulaklarımı tıkayıp, duymamak işin kolayı seçemem. Bende biliyorum seni odana gönderip düşünmeni sağlamayı,belki biraz sesimi yükseltmeyi, seninle inatlaşmayı... Yapmamam. Acizliğimden mi, yoksa sonsuz sevgimden, sabrımdan mı ,bunu bilecek yaştasın artık.Ama beni nasıl alt edeceğini pekala biliyorsun.Damarıma basmaktan geri kalmıyorsun.
İkimizde birbirimize kızdığımızı, arkamızı dönüp hadi uyuyalım, derken çok mu ciddiydin. Ben üç saniye sonra sana sarılınca içinden kıs kıs güldün mü? Belki bu gülüş sevginden oldu yada zaferinin mutluluğundan. Sana sarılınca o güvende olmanın hissiyle rahatlayıp, tıs tıs uyumaya başladığın anlar yok mu.Nice geçen gecelerde seni uyuturken iyi geceler prensesim melekler korusun seni, derdim.
Hatırlıyorum da bir gün çok kötü üşütmüştün,yemeden içmeden kesilmiştin,tedaviye bile yanaşmamıştın. Bir gece yanıma sokuldun usulca anne yoksa melekleri mi kızdırdım?, diye gülerek sorunca...Bazen dünyayı minik bir çocuğun kalbiyle dinlemek, görmek gerek diye düşündüm.
Bir yetişkin gözüyle,hayatın gücünü tüketen,zamanı öldüren tüm bu işler;bir küçüğün gözüyle neler ifade ediyor acaba? Belki de çocukların dilinde her şeyin daha aydınlık daha saf ve daha hilesiz ikinci bir ismi vardır.
Of gülüm,gündüzün en uzun yaşandığı gün gibi bugünüm, yorgunluğun tavan yaptığı,anne olmanın en dayanılmaz gecesi.
Sana kaldıramayacağından fazlasını vermekten korkuyorum.Sen biraz daha büyürken, ben bu ara hep eksiliyorum.Giden bir sevgilinin ardından bakar gibiyim, gözümün içine bakaaaa baka sarılışlarını düşünürken,ben kendimi tanımaya başlıyorum,abartıyorum dimi,ama hep abartmadım mı sanki,seni severken de, büyütürken de,hep göklerde değil miydin.Şimdi canımın çekirdeği, şaşırma''sen çok'sun bende, en çok gözümün bebeğisin.
Bugün sana kızgınsam, bugün sana kırgınsam,bugün ben çok yorgunum,bugün daha az sevgili, daha çok anneyim!
Kalbime çöken kara bulut,bir tebessümünle dağılıyorsa,uzaklarda aradığım merhem,yarama çok yakın bir yerde fark edilmeyi bekliyordur,.Çoğu kez işte o zaman, sende rüzgar gibi ol, gerektiğinde kasırga gibi es, meltem gibi çekil köşene kimseye bulaşma, gerekirse de lodos ol.Ama rüzgarlığından asla şikayet etme!..
Bu gece yazdıklarımdan yaşanmışlık kokar buram buram satırlarımda.Biliyor musun yine içimden bir dilek tuttum .Her şey çok güzel olacak. Az önce okuyan kızımın kahkahası kalmıştır bilirim bu satırlarda, nefesi sinmiştir beyaz sayfalarıma,daha ne isteyebilirim ki.
Nur tanem, yaşadığım süre boyunca gurur duyacak bir dünya anı bırakıyorum sana.Sana söylemedim dimi pazar günü gittiğim eğitim seminerinde veli toplantımda aldığım övgüleri.Bil ki beni çok mutlu ettin.Günlerin en şükellasındayım ve hayat bize güzel olacak biliyorsun demi. Mutlu sabahlar, aydınlık güneşim.:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder